GÜNEŞ SİSTEMİ YILDIZLARARASI FIRTINAYA YAKALANDI

5 Eylül 2013
Güneş sistemi düşündüğümüzden çok daha fırtınalı göklerde yolculuk yapıyor ve en azından 45,000 yıldır içinde süzülmekte olduğumuz muazzam gaz bulutundan dışarı fırlamak üzere bile olabiliriz. Bu, güneş sistemini tokatlayan yıldızlararsı rüzgarın onlarca yıllık incelenmesinin ima ettiği şeydir, ki bu rüzgarın yönünde beklenmedik bir değişikliği ortaya çıkardı.
Güneş sisteminin kenarı kabaca güneşten akan yüklü parçacıklar tarafından üflenen devasa manyetik bir baloncuk olan heliosfer tarafından tanımlanıyor. Bu baloncuk yıldızlararası rüzgardan gelen bir çok şeye karşı Dünyaya kalkan oluşturur, bu nedenle rüzgarın yönündeki değişiklik burada zeminde az etkiye sahip olacaktır.
Ama değişiklik galaktik komşularımız hakkında şaşırtıcı bir şeyi bize anlatıyor. Bulut o kadar büyük ve yayılmış ki, daha önceleri göreli olarak sakin ve rüzgarın milyonlarca yıl aynı yönde estiği kabul ediliyordu.
Chicago Üniversitesinden Priscilla Frisch, “Eğer Dünyada soluduğumuz bir avuç havayı alıp onu en yakın yıldıza uzatırsanız, bu bulut gibi aynı yoğunluğa sahip olurdu” diyor.
Rüzgarın yalnızca onlarca yıllık sürede değiştiği gerçeği, bulutun içinin ya genellikle türbülanslı olduğunu ya da güneş sisteminin onu delip çıkmaktan sadece 1000 yıl kadar uzakta olduğu anlamına geliyor.
New Hampshire Üniversitesinden Eberhard Moebius, “Gökyüzündeki bulutlara baktığınızı düşünün – eğer bulutun içinde olsaydınız, çok fazla değişiklik yoktur” diyor. “Ama bulutun rüzgarla sürüklenen sınırına baktığınız zaman, onun hatlarının belirsiz olduğu ve etrafa çekildiği ince yapıları görebilirsiniz. Bunun, bu tür türbülanslı yapılar ile ilişkili olabileceğini düşünüyoruz.”
Solar rüzgar yön göstergesi
1970’lerden bu yana, güneş sisteminin Samanyolu galaksisinin kıyısında, yaklaşık 30 ışık yılı genişliğinde yıldızlararası bir gaz bulutunda hareket ettiğini biliyoruz. Güneşin bulut içindeki hareketi, heliosfere çarpan yıldızlararası parçacıkların görünür rüzgarını yaratıyor.
Rüzgarın parçacıklarının çoğu yüklü ve güneşin manyetik alanı ile heliosfer etrafında yönünden sapıyor. Ama bazı daha ağır, nötr atomlar – çoğunlukla helyum – bunları içeri yönlendiriyor. Bu helyum atomları güneşten gelen yüklü parçacıkları yayar ve tüm gökyüzünde görülebilir olan uç noktada morötesi dalga boylarında yaygın parıltı yaratır.
STP 72-1 adı verilen ABD Savunma Departmanı (DoD) uydusu 1972’de bu parıltının haritasını çıkardı ve Haziranda alınmış olan ile Kasım sonundakini karşılaştırdı, yoğunlukta 10 faktörlük sıçrama buldu. Ocak civarında, tekrar sakinleşti. Bu ani yükselme gerçekleşti, çünkü Dünya güneşin etrafında dönerken nötr helyum atomlarının birikiminden geçti.
Yıldızlararası buluttan gelen helyum atomları heliosfere girerken, yörüngeleri güneşin yerçekimi ile bükülür, yıldızlararası parçacıkların akışından gelen rüzgar yönünde bir koni yaratır. Koni rüzgar yön göstergesi gibi davranır, rüzgarın geldiği yönü ortaya çıkarır ve bu, Dünyanın Kasım ani yükselişiyle STP 72-1 in dağladığı bu koniden geçmesiydi.
Değişim Rüzgarları
Ama sonra NASA’nın Yıldızlararası Sınır Kaşifi (IBEX) 2009’da fırlatıldı, garip bir şeyi ortaya çıkardı: rüzgar yön değiştirmişti. IBEX güneş sistemi ile galaksinin geri kalanı arasındaki sınırı haritalama misyonunun parçası olarak yıldızlararası buluttan gelen nötr helyum atomlarının direkt olarak örneklerini almaktaydı. Onun okumaları Dünyanın güneşin helyumu kuyruğundan Kasım sonunda geçmesi yerine, zirvenin yaklaşık bir hafta sonra, Aralık başlarında geldiğini gösteriyor. Bu, yalnızda 40 yılda rüzgar yönünde 6 derece değişikliği belirtiyor.
Moebius, “Onlarca yılın zaman ölçeğinde görünür değikşiklerin göstergesini beklemiyorduk” diyor. “Bu astronomik ölçekler açısından gerçekten şaşırtıcı bir şey.”
Değişimin gerçek olduğundan emin olmak için, Frish ve iş arkadaşları diğer dokuz uzay aracından tarihi verileri topladılar. İstatiksel olarak önemli bir trend gördüler.
Ortada saplanıp kalmak
Frisch şöyle söylüyor, “Güneşin ortamında değişmekte olan bir şeylerin ipuçları varken, sonunda tüm tarihi verileri bir araya getirdiğimizde, bu değişikliğin gerçekten gerçekleştiğinin kuvvetli bilimsel bildiriminin yapılabileceği açık hale geldi”.Değişikliğin ne anlama geldiği hala tartışmalı. Bulutun kenarına yaklaşıyor olabiliriz ya da hala bulutun kalınlığı içinde olabiliriz, bizi yıldızlarası fırtınaya sürüklüyor olabilir”
Orijinal 72-1 ölçümlerinin yapılmasına yardımcı olan Virginia’daki George Mason Üniversitesinden Robert Meier, “Bir kenar olması gerekmeyen bir yapı görüyor olmamız mümkündür” diyor. “Bir akıştaki akımın yönünün değişmesi kıyıya yakın olduğunuz anlamına gelebilir veya akışın ortasında bir kaya veya bunun gibi bir şey olduğu anlamına gelebilir. Ortada olduğunuz zaman neler olup bittiğini çözmek her zaman daha zordur.”
Meier, farklı türde verilerin karşılaştırılmasına bir sorun olabileceğini ekliyor. Daha yakın zamanlardaki uzay araçlarının hiç biri, solar paçacıklar ile etkileşen buluttan gelen atomlar şeklinde yaratılan yayılmış Morötesi ışınlara bakmadı. Bunun yerine çoğu, helyum atomlarının direkt ölçümlerinden yapıldı. Eğer morötesi ışığın modern haritalarını yaratabilseydik ve bunları DoD uydusundan gelen 1972 okumaları ile karşılaştırsaydık, duruma yardımcı olurdu. “Bu modern çağda geri saçılmış ölçümler elde etmek, oldukça belirleyici olurdu” diyor.
(Çeviri: Saffet Güler)
Journal reference: Science, DOI: 10.1126/science.1239925