İKLİMSEL KIYAMET: İLLÜZYON MU GERÇEKLİK Mİ?

Yazdır Yazdır 

Igor Mikhailovic Danilov (Rigden Djappo)

Kasım 2020

– Selamlar, sevgili dostlar. Bugün ALLATRA TV stüdyosunda konuğumuz saygıdeğer Igor Mikhailovich Danilov.

– Selamlar.

– Ve Zhanna.

– Selamlar.

T: Bugünkü videomuzun konusu “İklimsel Kıyamet: İllüzyon mu Gerçeklik mi?”

IM: Elbette, bu konuyu uzun zamandır getirmek istemedik… Gerçekten bunu yapmak istemedik. Temelde, arkadaşlar, bu 2020 yılında kaydettiğimiz Ocak videosundan sonra iklim konusuna hiç geri dönmeyeceğimizi düşündük. Ama, iklimdeki bazı olaylar ve değişimlerin gelişmesi nedeni ile bugün kısa bir video kaydetmeye ve sizlere gerçekleşmekte olan değişimleri anlatmaya karar  verdik, sadece başkaları bu değişimler hakkında sessiz kalmaya devam ettikleri için.

Ama görünüşe göre, ne uzmanlar ne de iklimi izleyen insanlar buna dikkat etmediler. Maalesef, bu ciddi bir problem, bu nedenle kararımızdan vazgeçmeye ve tekrar iklim değişimi hakkında biraz konuşmaya karar verdik.

Soru: Neden Ocak videosundan sonra bu konuyu artık getirmek istemedik? Çünkü bu tür sorular sizlerden gelir. Yanıt çok basit. Temel olarak, sadece tembel bir insan bugün iklim değişimi hakkında konuşmaz. Bu böyle değil mi? Herkes bunun hakkında konuşuyor ve bunun etrafında çok büyük spekülasyon başladı; yine, tüm bunlar iklim için” mücadele etmeye indirgeniyor. Bu özel sermayelendirmedir, insanlar sadece bu konudan para kazanmaya başladılar, geri kalanlar bu konu ile ilgilenmiyorlar. Herkes konuşuyor, ama hiç bir şey yapılmıyor.

Yapılan tek şey, çevreyi geliştirme girişimi, ki buna “iklime karşı savaş” deniyor: CO2 emisyonlarına karşı savaş, ekoloji üzerine ekoloji ücretleri… Para toplamak için, buna rağmen gerçekte ne yapıyorlar? Son zamanlarda  birilerinin ağaçlar ekeceğini duydum, bu güzel ve iyi.

Ama sırada ne var? Bu, zaten gerçekleşmekte olan iklim değişimini nasıl durduracak? Hiç bir şekilde durdurmaz. Sonuç olarak, en yüksek seviyede aslında yalnızca konuşmalar devam ediyor. Her seviyede, yalnızca konuşmalar devam ediyor.

Problemin ne olduğunu anlıyor musunuz? Problem şu ki tam olarak temelde hiç kimse umursamıyor ve en yüksek seviyede yalnızca konuşmalar devam ediyor, sadece kotalar bölünüyor: kime daha fazla CO2 salma izni verilecek, kime verilmeyecek. Yine, kelimenin tam anlamıyla hava ticareti yapılıyor. CO2 emisyonlarına gelince, evet bu ekolojiyi etkiliyor, çok iyi değil. Hava temiz olduğu zaman iyi, daha iç açıcı. Ağaç kesimi de elbette bir problem. Elbette, ağaçlar ekilmeli, yuvamıza bakmak zorundayız.

Hayal edin, evimizi temizlemezsek, ne olur? Bir veya iki yıl, çok fazla çamura batarız. Bu iyi değil, bu yuvamız; Dünya. Elbette, onu temizlemek zorundayız. Ama iklimin bununla ne ilgisi var? Bu ekolojidir, dostlarım. Biz her şeyi karıştırıyoruz. Bize, “küresel ısınmanın her şeyin nedeni olduğu ve küresel ısınmaya aşırı emisyonların neden olduğu” anlatılıyor.

Arkadaşlar, Tatiana’nın dediği gibi bu iklimsel kıyamet ve herkes bunun hakkında konuşuyor, kim bunun hakkında konuşmuyor? Sonuç olarak, bu sadece ısınma değil, bugün gerçekleşmekte olan bir yığın olay. Ve bu hastalığın belirtilerinden biri sıcaklık yükselmesidir.

Ölümcül bir sonuca yol açan ciddi ve tehlikeli bir hastalığı olan bir insan gibi, ve bunun tezahürlerinin formlarından biri sıcaklık yükselmesidir. Yani, beden direnir ve ateş yükselir, bu hastalık ile başa çıkamaz. Ve biz sadece insanın ateşini düşürüyoruz. Sırada ne var? Bundan dolayı iyileştirdik mi yoksa ne? Hayır, elbette hayır.

Yine, bugün itibarıyla, eğer buna dürüstçe yaklaşırsak ve gerçek ile yüzleşirsek sıcaklık yükselmesi aynı zamanda şu anda iklimde gerçekleşmekte olan bu tam çökmeyi hafifçe kısıtlayan koruyucu bir mekanizmadır. Bundan dolayı, bu telafi edici formlardan biridir.

Bazı değişimlere yol açmasına rağmen, bu kötü değildir. Bu konuyu artık genişletmeyeceğiz, çünkü, özür dilerim, Ocak videosundan sonra çok akıllı insanlardan, iklim uzmanlarından, “koltuk iklim bilimcilerinden” ve bir çok başkalarından yeterince işittik, böyle bir “teşekkür ederim” duyduk. Bundan sonra, açıkçası, kendi aramızda düşündük. “Pekala, eğer istemiyorsanız… İstemediğiniz şeyi size neden anlatalım?” Öyle değil mi, dostlarım?

Ama bugün kurallardan sapmaya karar verdik, çünkü nedeni gerçekten ciddi, size “iyi” haberi anlatmaya karar verdik,”oyunumuzda yeni bir seviyeye eriştik: “İklimsel Kıyamet” Bu gerçek. Bütün uygarlık olarak birlikte bu oyunun ilk seviyesini geçtik ve şimdi ikinci seviyeye ulaştık. Netleştirmek için: ilk seviyede kazanmamız ve ikinci seviyeye geçmememiz bekleniyordu, ama ikinciye geçtik. Bu oyunun üçüncü bir seviyesi de var.

Bizim hakkımızda çok fazla ilginç şeyler anlatılacağını anlıyorum. Önemsemiyoruz, bize söyleyin, dostlar, ama en azından söylediğimiz şeyleri düşünün. Sonuç olarak, ilk seviye çok uzun bir süreç idi, ikinci seviyenin süresi çok kısa, üçüncü seviye ise dikey düşüş, yani, mutlak yıkım süreci. Sizinle birlikte hiç bir şey yapamadığımız zaman. Ve eğer ilk seviye sırasında çok fazla zamanımız olsaydı, ama bir şeyler yapmak yerine, biz, insanlar ve burada sorumlu bir şekilde konuşuyorum, hepimiz bunun için suçluyuz, herkes.

Birileri şunları söylese bile, “Bununla ne ilgim var? Ben sadece avluma ağaçlar veya çalılar ektim, çiçek tarhlarına çiçekler ektim, hatta ağaçlar, ne fark eder? Bununla ne ilgim var? Yine tekrarlıyorum: çiçek tarhında çiçekler – tüm bunlar ekolojidir, oysa biz iklim hakkında konuşuyoruz. Ve çözümler vardı, ama çözümler hala mevcut.  Soru çözümler ile ilgili değil, soru bizim eylemsizliğimiz ile ilgili. Şimdi herkes “Neden eyleme geçmeliyim?” diyecek. Çünkü dünyanız yuvanızdır.  Bana söyleyin, dostlar…

Başladığım konudan sapacağım. Size basit bir örnek vereceğim: eviniz çöküyor. Aslında, aileniz ile birlikte yaşıyorsunuz veya bir aile başlatmayı planlıyorsunuz, ya da zaten torunlarınız var, fark nedir? Bu sizin aileniz, bu çocuklarınıza miras olarak bırakmak istediğiniz eviniz, ve çöküyor. Başınıza, çocuklarınızın, torunlarınızın başlarına henüz görmediğiniz ve tanımadığınız torunlarınızın çocuklarının başına çöküyor. Ve bir kanepede yatıyorsunuz ve bir yerden birilerinin geleceğini ve sizin yerinize bunu durduracağını düşünüyorsunuz… evinizi düzelteceğini, gelip onu onaracağını. Bu sizin eviniz ve başınıza çöküyor,  bu nedenle birilerinin, gücümüzü verdiğimiz daha üst bir insanın veya bazı sorumlu insanların gelmesini bir şeyleri değiştirmesini ummayın. Değiştirmezler.

Dostlarım, uyanın! Tüketici formatta yaşıyorsunuz. Hiç kimse sizin için bir şey yapmaz. Haklı değil miyim? Bu kadar kötümser olduğum için üzgünüm. Bu bilgileri yeterince almayan o insanlara hiç bir şekilde gücenmedik. Şimdi onlar için bir sorumuz var. Bakın, şimdi Kasım 2020,  ve videomuz Ocak 2020’de yayınlandı. Öyleyse dostlar, hatalı mıydık? Şimdi, koronavirüs nedeniyle, salgın hastalık nedeniyle az bilgi alındığını ve bunun pek yeterli bilgi olmadığını anlıyorum. Neden bilgi pek yeterli değil? Çünkü sistem yok.. İzleme sistemi. Evet, salgın hastalıktan dolayı kayıp olan iklim değişiminin derin izlenme sistemi. Neden?

Gemiler geri çekildi, uçaklar uçmadı. Sonuç olarak, her gün tek bir merkezde toplanan çok fazla gözlemler ve araştırmalar vardı, ve tüm bunlar görülebilir idi, elde edilebilir idi.

Ama serbestçe elde edilebilen şey bile, bugün görülebilen şey bile, bu uygun sonuçlara varmak için fazlasıyla yeterli. Yoksa hatalı mıyım? Yoksa  bir yerlerde yalan mı söyledik?

Bize iklim bilimciler olmadığımız söylendi. Size anlatmaya ne hakkımız olduğu? Ve yine, bazı “hemcinslerimiz” bizi yeni bir din olmak ile suçladı. Arkadaşlar, burada sahip olduğumuz şey – AllatRa – yeni bir din değil, o tüm dinlerin üzerine inşa edildiği temeldir.

Hiç kimseye, hiç bir şey, özellikle bazı dini görüşler empoze etmiyoruz. Ve biz kıyamete veya başka bir şeye takıntılı bir tarikat değiliz, kesinlikle objektif şeyler söylüyoruz. Herhangi bir şeyde bir hata yaptık mı, basit bir soru, söylediğimiz şeylerde hata yaptık mı? Her şey tam olarak uzun zaman önce anlattığımız şekilde gerçekleşiyor. Neden?

Çünkü arkadaşlar, matematik denilen bir bilim var ve buradaki her şey sayılardır. Eğer sayabiliyorsanız, her şeyi hesaplamak çok kolay. Öyle değil mi? Biraz mizah, bizi bağışlayın, bu karamsarlığımızı yumuşatalım. Ayrıca uzaylılara inanan bir tarikat olmakla suçlandık.  Dostlarım, uzaylılara inanmıyoruz, bana güvenin. Bilmediğiniz şeye inanabilirsiniz; ya inanırsınız ya da inanmazsınız. Bana söyleyin, aranızda kimler Güneşin var olduğuna inanıyor:  güneşi sabahları yükseldiğine, akşamları battığına ve genel olarak Güneşin olduğuna? Sadece bir aptal Güneşe inanır. Neden? Çünkü başka herkes onun var olduğunu bilir. Bu nedenle, biz uzaylılara inanmıyoruz. Öyle değil mi? İnanmak zorunda değiliz. Pekala, biraz mizah. Bunun için beni bağışlayın, ama bu doğru.

Ve şimdi, konuya gelelim. Bugünkü toplantımızın amacı nedir, neden yeniden iklim hakkında dostlarımız ile konuşmaya karar verdik? Bazı nedenlerle bugüne kadar hakkında hiç bir şey işitmediğimiz bu yeni seviye nedir? Oysa iklim bilimcilerin bu konuda alarm çalan ilk kişiler olmaları beklenir. Altı aydır sessiz idik. Artık buna dayanamıyoruz. Az sabırlı olduğumuz için üzgünüz. Evet, bugün itibarıyla, hepimizi tebrik edecek hiç bir şey yok, çünkü insanlık olarak biz…

IM: Neden hiç bir şey? Sonuç olarak, sen “Tebrik edilecek hiç bir şey yok” derken elimizden geleni yapıyorduk, aktif değildik,tüketici düzenimizde eğleniyorduk. Arkadaşlar, tüketici bir toplum ile yaratıcı bir toplum arasındaki farkı biliyor musunuz? Yarım yıldır, yaratıcı toplum hakkında konuşmaktayız. Ve bugün bile hiç kimse yaratıcı ve tüketici toplumun ne olduğunu bilmiyor ve çok az insan bunların arasında ayrım yapabiliyor.  Arkadaşlar, basitçe ifade edeceğim, herkes için açık olması için.

Modern toplumun tüketici formatı nedir? İnsani olan her şey sadece kağıt üzerinde beyan edilirken, gerçekte her şey, hayvansal içgüdülerin tüm insani vasıflarımız üzerinde hüküm sürmesi için yapıldığı zaman. Bugün hiç kimse insanın ikili olduğunu tartışmaz: bir taraftan, o ruhsal bir varlıktır, din adamlarının söylediği gibi ve meleksi bir doğaya sahiptir, ama diğer taraftan insan bir canavardır. Bundan dinlerinizin tüm peygamberleri tarafından bahsedildi ve hatta bilim insanları bile bugün bunun hakkında konuşuyor, hatta beni bağışlayın, ruhu araştıran bilim ile ilgili en eğitimli insanlar, onlar bile bundan konuşuyorlar, ne kadar garip olursa olsun. Öyle değil mi?

Her şeyi bilen günümüz dünyasının en büyük bilim insanları onlar bile insanın ikili olduğunu biliyorlar, ama bir şeyi bilmiyorlar: Her şeyden önce İnsan olmak gereklidir ve en önemli olan şey budur. Ve toplumumuzda insancıl olan her şeyin gelişmesi için bir şeyler yapmak gereklidir. Her şeyden önce kendimiz ile bir şeyler yapmak: canavar doğamızı kısıtlamak, bu vasfın kendisini tezahür ettirmesine hiç izin vermemek, ve insani vasıflarımızı canlandırmak: sevgi, birbirimize karşı saygı bir şeyler yapmak için çabalamak. İnsanlar için yaşamak gereklidir, o zaman insanlar sizin için yaşar. Bu gerçekten böyle. Ve bu önemli…

Yaratıcı topluma geri döneceğim, yaratıcı toplumun amacı her şeyden önce insanlardaki tüm canavarca niteliklerin hiç bir yerde tezahür edememesini yasal sevide sağlamaktır: ne küçük bir grupta ne de bir bütün olarak toplumda. Bu nedenle, Yaratıcı Toplumun Sekiz Temeli kişideki tüm insan vasıflarının, onun tüm meleksi vasıflarının gelişmesinin bir tür garantisidir ve canavar doğası üzerinde hakim olmalılar ama şu anda sahip olduğumuz gibi değil.  Asıl fark budur. Bugün itibarıyla, eğer hepimiz bir araya gelirsek iklimin değişeceğini söylemiyoruz.  Hayır, arkadaşlar, ne hakkında konuştuğumuzu hatırlayın. Birleşmemizin… ne kadar çok çalışırsak çalışalım, gerçekleşecek olan şeyleri artık değiştiremeyeceği, ama hayatta kalabileceğimiz gerçeği hakkında konuşuyorduk Bu doğru. Bu böyle değil mi? Sadece  birlikte.

Ama tüketici format konumunda birleşmek imkansız. Neden? Örneğin, bugün, bol bol örnek var: ileri görüşlü insanlar, deyim yerindeyse… ileriye bakan ve bunu makul bir şekilde yapan gruplar ve sivil dernekler var ve onlara haklarını  vermeliyiz. Bu konuda harika bir iş yapıyorlar. Hatta hükümet seviyelerinde bile insanlar her şeyi görüyor. Ne yapmaya başlıyorlar? Kendilerini silahlandırmaya ve hazırlanmaya.  Yakında gelecek olan iklim değişimi nedeniyle ciddi, iyi hazırlanmış direnme sağlayacak bazı topluluklar oluşturmaya başlıyorlar. Yani, birilerinden son kalan mal mülklerini almaya hazırlanıyorlar. Hayat için savaş.  Böylesi, diyelim… aynen kıyametten sonra  neler olacağının gösterildiği filmlerdeki gibi, bu klasik. Ve bu klişe klasik insanların kafalarına takılıp kaldı.

O zaman, hayal edin: insanlar hazırlanmaya başladılar ve bu gerçekten böyle. Tüm bunlar dünyadaki herkes ile birleşerek insan perspektifinden direnmek için hazırlanmak değil.Ve burada bir soru var: “Birleşme bize ne sağlayacak?” Bazı insanlar sordular, “Komşum ile birleştim, bu bana ne verecek?” Bu iklimi değiştirecek mi, ya da ne?” Hayır dostlarım, iklim değişmeyecek, bunun için çok geç. İlk raundu kaybettik, şimdiden ikincisindeyiz, bu oyunun sonraki aşamasındayız. Bu nedenle, iklim artık değişmeyecek. Daha kötü olacak mı? Kesinlikle olacak, ama birlikte hayatta kalabileceğiz. Neden? Size şimdi açıklayacağım.

İşte en sıradan ve basit açıklama. Bugün itibarıyla hayal edin, iyimser bilim insanları bile bize 50 yıl içinde 3,5 milyar insanın göç etmeye zorlanacağını söylüyorlar.  Neden onların iyimser olduklarını söylüyorum? Günümüzde iklim değişiminde gerçekleşen eğilim ile, bunun ilerlemesinde Tanrı 2036 yılına sakince erişmemizi bağışlasın. Vurguluyorum. Bu yine matematik arkadaşlar. Onlar 50 yıl daha var derken, şu anda milyonlarca insanın göçe maruz kaldığını ve bununla ilgili olan zorlukları hesaba katarsak, …bize 3,5 milyar insanın göç edeceği söyleniyor. Nüfusun yarısının taşınmak zorunda olduğunu hayal edin. Onların senaryolarını ele alalım: yani, dünyanın yarısının göç etmek zorunda olduğunu. Ve birilerinin size geleceğini, onları evinizden uzak tutmak ve malınızı mülkünüzü korumak için kendinizi silahlandırmanız gerektiğini düşünmemelisiniz. Dostlarım, neden onların mal mülkünü almak için birilerinin evine iyi silahlanmış olarak gitmeyeceğinizi düşünüyorsunuz? Ve neden onların bu kadar kolay, silahsız ve düzensiz olduklarını düşünüyorsunuz?

Ve bu bize ne verecek? Basit bir soru. Neden? Kaynakların yokluğu nedeniyle, tüm bunları düzgün şekilde yeniden bölüştürmenin imkansızlığı, bayağı açgözlülük, egoizm ve gurur; bugün canavar dünyamızda hüküm süren şey bu. Neden canavar? Çünkü o tüketici. Sonuç olarak, insancıl olan her şey dünyamızda yok ediliyor, canavarca olan her şey teşvik ediliyor. Bu öyle değil mi? Eğer gerçek ile yüzleşirsek, yalanlar ve aldatma her yerde.

Asıl amaç kazançlar veya başka şeyler. Hiç kimse kazanmanın kötü olduğunu söylemiyor. Bu elbette iyi, ama daha büyük bir şeyi düşünmek gerekli. Çünkü kısa süre sonra, geçmişte söylendiği gibi hayatta olanın ölü olanı kıskandığı zamanlar gelecek. Neden? Çünkü paranın değeri kalmayacak.  Ne altın ne de elmas para edecek.

Kavurucu çölün ortasında olduğunuzu susuzluktan ölmekte olduğunuzu hayal edin, ama altın veya para ile dolu bir çantayı sürüklüyorsunuz, hangisini daha çok seviyorsanız. Çölün ortasında kimden bir şeyler satın alacaksınız ve kim size bir şeyler satacak? Bu doğru değil mi? Bugün itibarıyla, zaten bu tür örnekler var.

T: Hindistan’da, altın madenlerine yakın yaşayan insanlar altın vermeye hazır olduklarını, ama su olmadığını söylüyorlar. Yani, şimdiden çeşitli bölgelerde problem akut. Evet. Bundan başka, örneğin, bir kaç yıl önce Davos Forumunda, önde gelen ekonomistler taze suyun petrolden çok daha değerli olduğu sonucuna vardılar.

Ama bu gerçekten böyle. Ve bunu görmüyor muyuz, dostlar?Aslında, bugün olmakta olan şeyler kesinlikle birleşmek gerektiğini belirtiyor, çünkü maddi değerler baskın olmamalı.

Sonuç olarak, Yaratıcı Toplumun Sekiz Temelinin ilki insan hayatının çok değerli olduğunu söylüyor. En büyük değer insan hayatıdır. Ve bu tür bir toplumda, her şeyin yeterinden fazlası vardır. Neden? Bu, para veya başka bir şey olmayacağı anlamına gelmiyor. Yine de, o faydaları yeniden bölüştürmek için para birimi olmalı çünkü pazar olmalı ve her şey olmalı. Bu doğaldır. Ama, her şey ayrı bireylere değil ve insanlığa ait olduğunda, o zaman…Anlıyorum, insanlar şöyle diyecekler; yine komünizmden konuşuyoruz. Öyle değil mi?

Dostlarım, konudan saptığım için özür diliyorum, ama konuşmamı durduran sizin düşünceleriniz yaratıcı toplumdan bir ütopya olarak konuşuyoruz, zaten oluşturulmuş olan şey hakkında konuşuyoruz ve komünizm çoğu zaman bir örnek olarak veriliyor. Arkadaşlar, komünizm ideal toplumun bir prototipidir. Bize anlatılan şey bu. Ve devrimler yapıldığı zaman insanlar “komünizmi inşa edeceğiz” fikri ile kandırıldıkları zaman…

Ama bir geçiş periyodu olmalı. Ve ne inşa edilmeli? Komünizmin önceli olarak sosyalizm. Sosyalizm neyi ima ediyordu?  İnsanların gücünü ve egemenliğini. Ama iktidara gelenler almış oldukları gücü bırakamadılar, bu gücü büyükbabalarından ve büyük büyük babalarından almışlardı. Bunu bırakamadılar, ondan ayrılamadılar. Neden olduğunu biliyor musunuz? Basit bir örnek, biliyorsunuz, oldukça komik. 1917’de devrim gerçekleşti, 1919’da kendileri için spalar ve tatil köyleri inşa etmeye başladılar – lüks bir yaşam. Şu anda savaştıkları şeyin aynısı.

Bakın, insanlar seçime giriyor ve çok fazla para harcıyor. Ne için? Sizi çok sevdikleri için mi? Öyle değil mi? Ve bu doğru.

Yaratıcı toplumda, insanların dışında hiç kimse güce sahip olamaz. Ve insanlar kendi kararlarından sorumlu olmalıdır. Öyle değil mi? Hiç kimse daha yüksek olmamalı ve hiç kimse daha düşük olmamalı. Bu çok kolaylıkla yapılır. Biliyorsunuz, ilginç olan nedir? Aslında yaratıcı toplum fikri tüm dünyada hızla yayılıyor. Bunu anlayan ve destekleyenlere teşekkür ediyoruz. Elimizden geleni yapmamız boşuna değildi. Bir çok insan bunu yapmaya başladı. İlginçtir ki, politikacılar bile bunu ele alıyor. Batılı politikacıların çoğunluğu bunu yapıyor ve oldukça yüksek otoritesi olanlar. Ama tek nokta, “Kalkıp kürsülerden konuşmaya başlamamız için, seçim desteğine ihtiyacımız var” diyorlar. Aksi taktirde, bunu nasıl hayal edersiniz?… Onları anlayabiliyoruz. Temel olarak, hiç kimse dilini tutmaz, ama yine, onların grup anlaşmaları var, parti anlaşmaları var vs. Ama insanlar istedikleri zaman, seçim talebi olduğu zaman, o zaman politikacılar bunun hakkına açıkça konuşabilirler. Bu nedenle, dostlarım, işte politikacılardan size basit bir tavsiye. Eğer bir talep sunarsak, bunu izleyecekler.

Böylece, geri dönüyoruz, iklime geri dönüyorum…Neden yaratıcı toplumda hepimiz hayatta kalabileceğiz? Veya neredeyse hepimiz. En azından, uygarlığımızı koruyacağız. Ve çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini koruyacağız. Çünkü tüm kaynaklar insanlara aittir. Ve amacımız hayatta kalmak olduğu zaman… Bu arada, her şeye sahibiz; tüm kaynaklar ve tüm fırsatlar; en vaat edici bölgelerde inşa edebileceğiz, diyelim, herkes için yeterli alana sahip olacağımız o şehirlerde. Modern teknolojileri kullanarak küçük bir arazi üzerinde, dikey binalarda yiyecek ürünleri yetiştirmenin mümkün olduğu şartlar yaratabileceğiz. Bu şimdi uygulanıyor. Ve hiç kimse açlıktan ölmez. Artı, yararlı ve lezzetli yiyecek ürünleri yapmak mümkün olduğu zaman, bilimi geliştirebileceğiz. Bunları yapmak, 3B yazıcıda basmak mümkün olacak. Bu zor değil ve tüm bunlar mümkün. Ve her şey sadece sağlıklı olacak ve her şey sadece insanlar için olacak. Böylece gelmekte olan o değişimlerde hayatta kalabileceğiz. Neden?

Arkadaşlar, sorunu gündeme getirmek istemiyorum. Yine, Ocak ayı bize daha az konuşmamız gerektiğini öğretti. Ama insanların yaratıcı zihniyette birleşmesi altında gerçekten çok fazla şeyi elimine edebilecek belirli koşullar var, ve oldukça büyük sıkıntıları önleyebileceğiz. Bunlar gerçekleşmez. Ama her şey bize bağlı. Yine, beni bağışlayın, bu tahmin değil, bu geleceği görme değil, bu bilim, dostlar, bana inanın, bu bilimdir. Ama her şey bize bağlı. Gelmekte olan şeyi durduramayacağız, ama onu hafifletebiliriz ve yatıştırabiliriz, ve bu yeni seviyemizden giderek ilk seviyeye geri dönebileceğiz, hayatımızı ayarlayabileceğiz ve daha önceki gibi yaşayabileceğiz, ama sadece yaratıcı toplumda. Tüketici format ile olursa, iyi şanslar, eğer bu şekilde olmasını istiyorsanız. Söyleyebileceğimiz tek şey bu.

Şimdi, toplantımızın özü hakkında konuşalım. Sessiz tutulan bu yeni seviye nedir? Belki hiç kimse buna dikkat etmedi? Sonuç olarak, özür dilerim, insanlara karşı sorumlu olması gereken o iklim bilimciler yine, insanlara karşı sorumlu,  bizim için daha sonra bir şeyler yapacağı iddia edilen bir yerlere, birilerine rapor vermemeli. Yapmazlar. İklim bilimciler bunu insanlara anlatmalılar. Bu tür durumlarda, mutlak açıklık olması ve insanlara gerçek olayların bildirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu son derece önemli.  Neden?  Eğer evinize geri dönersek, aileniz ile yaşadığınız yere, dostlarım.  Eğer uzmanlar gelip temelin yan yattığını, duvarların kısa zamanda çökeceğini ve kendi tavanınız ile sizi bastıracağını gördülerse, ama sessiz kaldılarsa ve konut ve toplum ofis şefine veya belediye başkanına ya da ülkenizin başkanına evinizde bir problem olduğuna dair rapor bıraktılarsa. Biliyorsunuz, birincisi, ikincisi ve üçüncüsü evinizi biraz bile umursamaz. Ama siz ve aileniz umursarsınız.

Bu nedenle gelip evi gören o uzmanların çocuklarınız ve torunlarınız önünde büyük sorumluluklar taşırlar, çünkü her şeyden önce ailenizi alıp mümkün olduğu kadar uzağa kaçmanız için sizi uyarmalılar.

Yine de, bu sadece benim fikrim, dostlarım, hiç kimseye bunu empoze etmiyorum. Ama bunun bu şekilde olması gerektiğine inanıyorum. Öyleyse, bugünkü toplantımızın konusu nedir? Bu oyundaki ikinci seviye ne ile ilgili? Bir soru ortaya çıkabilir: neden buna “Kıyamet oyunu” diyoruz? Bu “Kıyamet oyununda”, insanlık olarak girdiğimiz yeni bir seviye var. Ve neden bu bir “oyun”? Her şey çok basit. Çünkü birçoğumuz hayata bir oyun olarak davranıyoruz. Bu gerçekten böyle. İnsanlar hayatları ile oynuyorlar ve başka insanların hayatları ile oynuyorlar. Oynamamalısınız – yaşamalısınız. Hayat bir kez verilir. Futbol, voleybol veya bilgisayar oyunları oynayabiliriz, sorun değil, ama hayat ile değil ve daha fazlası, başka bir insanın hayatı ile değil, ve hatta kişinin kendi hayatı ile bile oynanmamalıdır.

Bu hayattır. İnsan ne hayatı ne de hayat ile oynanamamalı. Hayat ile hiç oynamamalı. Hayat Yaşanmalıdır. Hayat tam olarak Yaşamak için verilir, oynamak için değil. Bir oyunda, biri her zaman kazanır ve biri her zaman kaybeder, ama hayat oyununda herkes kaybeder. Kazanmak imkansızdır, çünkü hayat oyununda hem galibiyet hem de kayıp ölüme yol açar. Yalnızca kendisini özgürleştiren Hayatı kazanır.

Bu nedenle, insanlık şimdi Kıyamet oyununda yeni bir seviyeye girdi, ve maalesef buna hazır değiliz. Öncelikle, bu seviye farklı, çünkü eğer önceden bilim insanları veya insanlar kuşkuculara, kıyamet kuramını savunanlara ve olayların yumuşakça gelişeceğini düşünen aşamalı yaklaşımcılara bölündüyse, şimdi daha az kuşkucu var. Hatta diyebilirim ki… Kısa zamanda, dostlarım, bu ikinci seviyeyi geçtiğimiz ve üçüncü seviyeye girdiğimiz zaman, dünyada tek bir kuşkucu kalmayacak, bana inanın. Ama artık hiç bir şey yapamayacağız.  Dahası, o aşamalı yaklaşımcılar şimdiden endişelenmeye başlıyorlar, çünkü yumuşaklık bir yerde yok oldu ve şiddetli yıkıcı ardışık değişimler başladı.

Aslında, bugün itibarıyla, iklimsel felaketin yeni aşamasında böyle bir seviyeye şimdiden hazırız, Öyleyse, bunun amacı nedir? Geçen yıl boyunca senkronizasyonun başladığını fark ettik. Ve dostlarım, en önemli nokta, felaketlerin senkronizasyonudur. … tüm dünyada doğal felaketler. Şimdi, bunlar izole olaylar şeklinde gerçekleşmiyor, ama iklimsel olaylar dalgası olarak gerçekleşiyor, ve her şeye ilave olarak… Bu yeni seviye, dostlar. Bu çok daha yıkıcı.

Ve bu seviyenin sıkıntısı nedir biliyor musunuz? İlerlemeyi artırır. Burada, neden bu kadar kaygılandığımızı netleştirmek için, neden bunun hakkında konuştuğumuzu, neden bunun hakkında endişelendiğimizi, endişelenen siz değilsiniz, şimdiye kadar biz endişeliyiz. Çünkü harekete geçiyoruz, konuşuyoruz, paylaşıyoruz, yaratıcı toplumu inşa etmek istiyoruz, sadece insanları bir parça kurtarmak istiyoruz…

ALLATRA’nın ne tür bir belirsiz organizasyon olduğunu açıklamaya çalışan beyinlere eziyet etmemek için size basitçe anlatacağım: hiç kimse bunu finanse etmiyor, ama büyüyor. Uzun zaman önce, yeni bir din olduğumuz veya belirsiz ve açıklanamaz bir şey olduğumuz için

çökeceğimizi kehanet ettiler, oysa biz büyüyoruz ve çok hızlı büyüyoruz. Yine de, neden bu oluyor, ve konu ne? Pekala, dostlarım, ALLATRA büyüyor, çünkü gerçekten içsel olarak özgür olan, afalarındaki maymun kalıplarından özgür olan çok fazla iyi, dürüst ve zeki insan var, muz dağıtan ve size hangi ayağa sıçramanız gerektiğini söyleyen bir şef maymun olduğunda. Ruhsal olarak özgür olan çok fazla insan var ve onlar birleşiyorlar. Ve gerçekleşmekte olan tüm bu değişimlerin belirli bir düzenliliğe sahip olduğunu ve sera etkileri, CO2 emisyonları veya başka bir şey ile hiç ilgisi olmadığını, bunun çok uzun zaman önce tanımlanan döngüsellik olduğunu mükemmel şekilde iyi anlıyorlar.

İsteyenler ve beni bağışlayın, gerçekten bir parça beyni olanlar, ama bu doğru,  o insanlar bir parça çaba göstersin ve uzun zaman önce tanımlanan ve hakkında uyarı yapılan şeye baksınlar. Okulda en azından biraz matematik çalışmış olan ve hesap yapmayı bilenler, gözlemler ve hesaplar, ve her şey açık hale gelir. Her şey çok, çok basit. Ve o aynı insanlar daha derin bilgiler toplamamıza yardım etsinler ve gerçekte bugün gerçekleşmekte olan her şeyi görelim.

Bu nedenle, size aslında halka açık bilgilerden oluşan, kitlesel medya tarafından yayılan,

görgü tanıklarının deneyimlediği bir video göstermek istiyoruz.

Bu halka açık bilgilerdir. Sadece son on yılda. Değişimlerin nasıl gerçekleştiğinin eğrisine dikkat etmenizi istiyorum, özellikle 2020 yılındaki, ilerlemenin nasıl arttığına. Şimdi, bu durum göz önüne alındığında… Ve yine, bu her şeyden önce senkronizasyon nedeni iledir, çünkü bunun hakkında konuşmaya başladık… bu son derece önemli, ara sıra olan bir olay olmadığında, olayların bütün bir ardışıklığı olduğunda, bir olay diğerini tetiklediğinde.Ve bu birbiriyle bağlantılı olma gezegenimizin yıkımını şiddetlendiriyor. Evimizin duvarlarını harap ediyor ve tavanın kafamıza çökme şansını artırıyor. Bu, bunu netleştirmek için. Felsefe yapmamak için, bu videoyu gösterelim. Ama vurguluyorum: bundaki bilgiyi kullanmadık, ki bu bilgiyi biliyoruz. Neden? Daha ikna edici olması için, anlamanız için, bu yalnızca doğrulayabileceğiniz şeydir: bize güvenmeyin, ama gidip kendi kendinize doğrulayın.

Bu nedenle, halka açık kaynaklardan bilgi topladık, sadece onlardan. Ama, eğer bildiğimiz şeyi de ekleseydik  bu bizim tarafımızdan gerçek bir manipülasyon olurdu. Kendimize sizi korkutmak için bir görev belirlemiyoruz, dostlar, hiç değil. Sizi bilgilendirmek için görev ediniyoruz. Ve size şu veya bu şekilde davranmanın mümkün olduğunu söylüyoruz, şimdi denemek mümkün … Ekoloji için savaşmak iyidir, harikadır, ama yaratıcı toplumu inşa edelim ve hep birlikte hayatta kalmaya çalışalım. Sözünü ettiğimiz şey budur. Buna göre bizi dinleme veya dinlememe inanma veya inanmama hakkınız var. Ama eğer “inanmak veya inanmamak” yerine bilmek isterseniz, o zaman biraz çaba gösterin, o zaman bilirsiniz ve o zaman tavan kafanıza çökmez.

Öyleyse, videoyu izleyelim.

ŞİDDETLİ İKLİM DEĞİŞİMİ

VİDEO İSTATİSTİKLERİ OCAK 2011 — EKİM 2020  [Videonun tamamı yazının altında]

[Felaketlerin çizelgesi ile ilgili kısa video:  https://www.facebook.com/allatramovement/videos/378894906554801 ]

Dostlarım, bu videonun size her şeyi tarafsız olarak gösterdiğini umuyorum. Ve gerçekten neler olduğunu kendiniz görebildiniz. Ve senkronizasyonun ilerlemeyi nasıl hızlandırdığı sorununu kendiniz gördünüz. Sonra neler olacağını hayal edin. Önümüzde hala 50 yıl olduğu ve sadece o zaman belki 3,5 milyarın göç etmeye zorlanacağı söyleniyor. Basit bir sorum var:

50 yılda, en azından 3,5 milyon insan kalacak mı? 3,5 milyar değil. İnsanlığımızın en azından biraz dirilebilmesi için hayatta kalabilecek miyiz? İnsanlık kalsa ve yaşasa bile, bu mükemmel, bu harika. Bu, insanlığın yok olmayacağı anlamına gelir. Bana söyleyin, bu sizin ve torunlarınız için bunu daha kolaylaştırıyor mu? Onların o 3,5 milyar insanın arasında olacağını size düşündüren nedir? Basit bir soru. Hayatta kalsalar bile. Ama 50 yılda hayatta kalırlarsa, bu hesaplarımızda bir yerde, yani 3,5 milyar, hatalı olduğumuz anlamına gelir. Bu nedenle bir yerde hata yapıyoruz ve bana inanın bu mükemmel, eğer hata yaptıysak bu harika olurdu.

Ama maalesef, çok iyi sayıyoruz, çünkü sayılacak bir şey var. Üzüntüden uzaklaşalım… Şimdiden bir şeyler yapmamız gerçeğine gelelim. Bunun hakkında çok fazla konuştuk. Bize öğretildiği gibi, iklimi değiştirmemiz gerekmediği gerçekten açık, ama gerçekten bazı adaptasyon önlemleri almanın zamanı. … ama kalıpları değiştirmek. Ve kafanızdaki bu kalıplardan kurtulmak daha iyi, arkadaşlar. Büyümelisiniz ve birilerine bel bağlamamalısınız,

kendiniz bir şeyler yapmaya başlamalısınız. Bu sizin eviniz. Komşunuzun gelip bir şeyler yapmasını beklemeyin. Gelmeyecek ve bunu yapmayacak, çünkü ev sizin.

T: Sözlerini doğrulamak için, İngiliz ordu mensuplarının kaynaklarda felaket bir kıtlık yaratacak olan sıcaklıkta 3,5 derece artış bekledikleri bilgisi var. Bundan dolayı, bu olaylara hazırlanmak için ordu için finansmanı artırmak istiyorlar.

IM: Tanımlamış olduğun şey bu, kendi hayatlarını kurtardıkları zaman… Bu gerçekte neredeyse kaçınılmaz, Demek istediğim, eğer insanlık buna girerse.. Yine, vurguluyorum: insanlık tüketici formatta büyüdü. Eğer üzerimizde ve içimizde tüketici format hüküm sürerse, hayvanlar gibi davranırız. Bu gerçekten böyle. Bunun çok fazla örnekleri var.

Evet, aslında, Arktik’te İngiliz askeri hakimiyeti oluşturma çağrısı yapıyorlar.. Isınma nedeniyle ortaya çıkacak bazı kaynaklar üzerinde hakimiyet. Bu açık. Ve diyelim ki, bir çok insan açgözlülük ile o bölgeye bakıyor, ama genel olarak neler olacağını anlamıyorlar. Sonuç olarak, ısınma yalnızca tek bir semptomdur. Ama olay şu ki, her şey çökecek ve daha fazlasını söyleyeceğim: çok büyük bir problemimiz olacak, o başlayacak ve uzay radyasyonu ile çok hızlı ilerleyecek. Neden? Çünkü Dünyanın koruyucu elektromanyetik alanı zayıflıyor. Bu nedenle, atmosferimizde çok büyük bir problem ile karşılaşacağız. 

Bundan başka, sismik aktivite artacak ve bu trendi gözlemliyoruz. Tufan daha sonra olacak, bu kaçınılmaz. Bu arada, tufan ile ilgili çok ilginç bir gözlem var. Şu anda su ile ciddi bir problemin başladığını görüyoruz: bazı yerlerde sular yükseliyor, diğer yerlerde ise azalıyor, ama ..

Zh: İnsanların başa çıkamayacağı çok büyük miktarlarda.

Ve azaldığı yerde, şimdiden kaynakların felaket bir kıtlığı var. Son zamanlarda, son on yılda gözlenmekte olan başka bir fenomen, bunu videoda göstermedik, gördünüz, video farklı bir şey hakkında, ama bu fenomen çok ciddi, ki bunu olası her yolla doğrulamaya çalışıyorlar,

yerküremizin boyutu artmaya başladı. Ve bunu açıklamak için çeşitli teşebbüsler var. “Eksen biraz değişiyor ve gezegenimizin eliptik şekli değişiyor ve bir küre haline geliyor” diyorlar.

Arkadaşlar, okulda bir süre okuduk, anlıyoruz. Bir elips var. Eğer bu küre haline gelirse,

bu onun üst ve alt noktalarının yakınlaşması gerektiği anlamına gelir. Soru şu: neden üst ve alt noktalar yakınlaşmıyor, ama elips ekvatorda genişliyor mu? Gezegenimizin içinde

gerçekleşmekte olan süreçler hakkında düşünmek için küçük bir nokta. Ve bu süreçler dışarıya çıkmaya eğilimli ve bunu gözlemliyoruz.

Çok kısa bir periyot içinde, daha önce ortalama 2.5-3 büyüklüğünde depremler olurken, gözlemlere göre bugün ortalama büyüklük nedir? Yaklaşık 5.5, öyle değil mi?

5.5, şimdiden 6. Bu artıyor, çoğu zaman 6 büyüklüğünde. Şimdiden 6 ya ulaştı, evet. Öyleyse, bakın, çok kısa bir zaman periyodu – ilerleme çok büyük. Bu nedenle küresel ısınma en kötü şey değil. Gerçek şu ki, karaların belirli bir bölgesinde ısınıyor, onun üzerinde yaşamak imkansız olacak, oysa diğer bölgeler yaşamak için daha uygun olacak.

Yine, her şey kendisini tekrarlıyor ve bunların hepsi gerçekleşti. Bu, sadece suyun altında nefes alamayan herkes için kötü şekilde sona erer. Bu nedenle, kalan iki seçeneğimiz var: ya solungaçlar büyüteceğiz ya da yaratıcı toplumu inşa edeceğiz. Bu size bağlı, dostlarım. Herkes istediği şeyi seçer. En yüksek seviyede bize nasıl namussuzca davranıyorlar…

Yine, “en yüksek seviyede”. İnsanlara bisiklete veya başka bir şeye binmeleri gerektiğini söylüyorlar, oysa bu anda, kendileri başka şeylere, daha ciddi şeylere hazırlanıyorlar. Bu gerçekten haber mi? Şeyleri ne zaman farklı şekilde yaptılar? Basit bir soru. Çünkü kendilerini umursuyorlar.

O ordu kimi koruyacak?İnsanları mı? Zh: Yetkilileri. T: Kimden?Ordu gelip beslenmesi için her İngilizi korumaya mı başlayacak, onun için yeterli su olması için, iyi iklim koşullarında olması için? Her şeyden önce, İngiltere ortadan kalkacak olan ilk ülkelerden biri. Başka bir yer göç etmek zorunda kalacaklar. Öyleyse ne yapmalılar? Her İngiliz için veya beni bağışlayın İngiltere’nin yıllardır yönetmekte olduğu küçük bir insan grubu için bir araziyi zapt etmek mi? Basit bir soru: kimi umursayacaklar? Yetkilileri, şu anda onları hazırlayanları. Ve elbette, her şeyden önce kendilerini. Öyle değil mi? Ve çelişki şu ki o askerler ölecek olan ailelerini terk edecekler ve onları kontrol edenleri kurtaracaklar. Arkadaşlar, bu gerçek. Tarih boyunca insan hayatında bunları yaşamadık mı? Dikkatle bakın, sadece geriye bakın. Hangi olayların olduğu önemli değil, ama gerçekleşen budur. Şu sıralarda ABD’de gerçekleşmekte olan bu ayaklanmalara bakalım. Kim kurtarılıyor ve korunmakta olan ne? Basit bir soru: kimi umursayacaklar? Gidip her şeyi tahrip eden bu kalabalıktan gerçekten kurtarıyorlar mı? Kendi hakları için savaşıyorlar. Kendi hakları için savaşmaları harika, ama neden aynı sizin gibi insanlara ait olan şeyleri tahrip ediyorlar? Neden soygun ve yağma ve benzeri şeyler? Bu yapılması doğru olan şey mi? Benim fikrime göre, bu yanlış. İyi olan şeyi savunduğun zaman, yasayı savunduğun zaman özgürlüğü savunduğun zaman neden ihlal ediyorsun ve başkalarından alıyorsun?  Sonuç olarak, bunu gözlemliyoruz, öyle değil mi? Bu gerçek, dostlar.

Zh: “Güçlü olan haklıdır” prensibi.

Elbette. Ama komik olan şey şu: otorite kimi korur? Otorite kimi koruyor; sıradan mağazalar, bu mağazaları tutan insanlar,  başka insanların arabalarını, sıradan insanların arabalarını kim koruyor? Hayır. Onlar, kendilerini kontrol edenlerin yaşadıkları bölgeleri koruyorlar. Bu böyle değil mi? Ama ya geri kalanı? Ve geri kalan kendi araçlarına bırakılıyor. Bu hayatın gerçeği. “İnsanlar değişmez” diyorlar. İnsanlar değişir ve eğer bunu isterlerse çok kolayca değişirler ve çok çabuk değişirler. İki yol var: ya insan yolu ya da canavarca yol. Başka yol yok, üçüncüsü olamaz. Tüketici formatta yaşadığımız zaman, bir bahane buluruz, “Başka türlü nasıl olabilir” diye savunuruz. Arkadaşlar, sonuç olarak, bizler domuz değiliz ve bu yasalara göre yaşayan maymunlar değiliz. Bizler insan varlıklarıyız. İnsan yasaları ile yaşamalıyız, kesinlikle içimizdeki canavarca olan her şeyi kısıtlayan o yasalar ile.

Neden bugün psikologlar hakkında bir şaka yaptım? Bu meslekten olan bazı “bilgeler” nedeniyle… Bu mesleğe büyük saygı ile davranırım, İnsanlara gerçekten yardımcı olan bir çok iyi uzman var, ama, biliyorsunuz, garip insanlar her yerde bulunabiliyor. Bu nedenle, “insanın kötülüğü kendi içinde tutmaması gerektiğini söyleyen bu garip insanların çizgisinde: “İçinizde saldırganlık ortaya çıktığı zaman, bu dışarıya dökülmeli, aksi taktirde sizi yok eder.” Arkadaşlar, “kendinizde bir hayvanı kısıtlayamazsınız kendisini tezahür ettirmeli”, Tüm tüketici formatımızın üzerine inşa edildiği şey budur. Yine de, belki hayvanımızın kısa bir takma takması ve havlamaması için koşullar yaratmak gereklidir. Eğer yasayı çiğnediyse, toplumun yararına çok ve uzun süre çalışmalı.  Belki de bu şekilde davranmalıyız? Sonuç olarak, biz insanız, canavarlar değiliz.

Bize bunun normal olduğunu anlatırlarken, anlatmaya ve açıklamaya çalışırlarken: “Duygusal olmak normal, başka insanları aşağılamak, hakaret etmek, öldürmek ve dövmek normal. Bu normal. Başka birilerine ait olan şeyleri almak normal.”  Arkadaşlar, belki bu normal değildir?  Belki canavarlar bu şekilde davranıyor? Oysa bizler insan varlıklarıyız. Belki farklı bir şeyler yapmalıyız? Yoksa hatalı mıyım? Eğer hatalıysam, o zaman hatalıyımdır.

Psikolojiye, bu deneylere, bilişsel bozukluklara değinilse bile, insanların buna alışık oldukları ortaya çıkıyor; bu şekilde yaşamak onlar için daha rahat, bu statükoyu değiştirmek istemiyorlar, yeni olaylar ve koşullar ile karşılaşmak istemiyorlar.

IM: Elbette. Onlar için bunu olduğu şekilde sürdürmek daha önemli, çünkü bilinç sahip olduklarına değer vermeye alıştı, bu zaten ona ait, Belki bu kötü bir şey olacak, veya olmayacak; “Ya olmazsa?” Öyle değil mi?”Ama sahip olabileceğim ve bugün sahip olduğum şeyleri kaybederim. Beni pek tatmin etmese bile, ve pek rahat olmasa bile, ama bu benim”.

Onun için savaştıkları şey bu. Demek istediğim, bu örnekte sadece tek bir çıkış yolu olduğu oldukça açık, insanların kendileri birleştikleri zaman; sadece insanların kendileri bu değişimler için katalizör olabilir. Bunu istemeleri şartıyla. Başka hiç bir şey işe yaramaz. Hiç kimse gelmez, hiç kimse hiç bir şey yapmaz, insanlar ne yetkililere ne de başka birilerine bel bağlamamalı. Her şey insanlara bağlı. Bu onların evi. Eğer ona bakmazlarsa, evlerini kaybederler. Tavan çöker, çünkü duvarlar çöküyor.

Bu senkronizasyon sadece zeminin sallandığını ve çatladığını göstermiyor, aynı zamanda duvarların şimdiden çökmekte olduğunu gösteriyor. Bu ortalama bir insan için, basit anlayış için. Çünkü duvarlar çöküyor ve biraz daha çöktükleri zaman,  ve bu periyot çok kısa, o zaman bu oyunda üçüncü periyot gelecek. Ve bu oyunun üçüncü seviyesi, “dikey düşüş” dediğim zaman, tavanın üzerinize çöktüğü zamandır. Bu çok kısa bir zaman periyodudur. Ama ayrıca kaçınılmazdır. Sonuç olarak, her şey doğru sırayı takip etmelidir. Bu dünyada, her şey belirli bir düzene göre ayarlanır. Ve her şey sayılardır, ve her şey matematiksel olarak hesaplanabilir. Maalesef, bu böyle.

Birleşmek ve bir araya gelmek ne kadar önemli, çünkü bugün ALLATRA haricinde, dünyada tüm insanları bu ruhsal ve ahlaki değerlerde birleştirecek olan bir fikir yok. Her halükarda, gerçekte ALLATRA olarak bu tür organizasyon yok. Neden? Çünkü ALLATRA özgür insanların bir iştirakidir. Gerçekten hiç kimse tarafından finanse edilmeyen bir gönüllüler derneğidir. Ve onu hiç kimse finanse etmediği için, bu hiç kimsenin kendi fikirlerini teşvik etmediği anlamına gelir. Sonuç olarak, neden gerçeği saklayalım: birilerinin tüketici çıkarlarını savunan . bir çok organizasyon var. Oysa ALLATRA özgür insanların, gerçekten kendi ruhsal gelişimlerini önemseyen, bir bütün olarak insanlığı önemseyen ve her şeyden önce insanda hüküm sürmesi gereken insan özünü önemseyen gönüllülerin bir iştirakidir.

Ve gerçekten böyle bir çok insanın olması ve her gün onlardan daha fazlasının olması muhteşem. Arkadaşlar, bu bizim için her şeyin kayıp olmadığı gerçeğini anlatıyor. Ve gerçekte, her birey her şeyden önce bir insan varlığıdır. Ama belirli durumlar nedeniyle, bilgi yükü ve basmakalıp inançlar nedeniyle canavarca kalıplar bizde hakim oluyor. Bu sadece bilincimizin illüzyonu. Neden Tatiana bugünkü konuşmamızın başında “bu nedir; illüzyon mu gerçeklik mi?” dedi? Kafamızda gerçeklik olarak algıladığımız bir çok illüzyon var. Ve bu böyle. Bazıları tarafından insanları bilinçlerine inanmamaya sevk eden bir neo-din olarak azar işittik. Arkadaşlar, biz hiç “bilincinize inanmayın” demedik.  “Bilincinizin hile ile size kabul ettirdiği şeye güvenmeyin ve onu en başında kontrol edin” dedik. Öyle değil mi? Sonuç olarak, bilincin bize yaptığı şey düpedüz illüzyonlardır. Böylesine bir ölçüde… Bir şeyi doğru duymadıysa – ekstra bir şeyler çizer; bir şeyi doğru görmediyse – onu hayalinde yaratır. Basit önemsiz şeyleri son derece çarpıttığı zaman, bilinci memnun ettiği sürece. Biz değil, ama canavar.

Bunun hakkında da konuşmak istiyorum, neden kuvvetli inançları olan insanlar inkar edilemez gerçekler ile karşılaştıkları zaman bile, konumlarını değiştirmek istemiyorlar. Çünkü aynı şey iklim konusunda da gerçekleşiyor. Aslında, neden? Basit bir soru: neden bir insan, hatalı olduğunu anladığı zaman, bunun kazanılamaz olduğunun bilinçli olarak farkında olarak hala konumunu savunuyor. Aslında, neden?

T: Çünkü kaybetmekten korkuyor… hiyerarşideki konumunu…

IM: Ne tür hiyerarşi?

T: … çünkü kuvvetli olan haklı.

IM: Tatiana’nın biraz önce söylediği en önemli şeyi not edin: o hiyerarşi ve kuvvetli olan haklıdır. Sonuç olarak, tüketici toplumumuzda hüküm süren ne? Güç.Ve hepsi bu. Gerçek değil, onur değil, vicdan değil, sevgi değil, güç. Yanıt budur. Neyi kaybetmekten korkuyorlar?

T: Onların konumları.

IM: Statüleri, sözde statüleri.

T: Evet, otoriteleri ve liderlikleri.

IM: Bunu kaybedecekler. Tavan çöktüğü zaman, herkes her şeyi kaybedecek. Her şey çok basit. Kendi kafalarında, çünkü çoğu zaman, başka insanların önünde … Çünkü bu kafada.

Tüketici formatta hiç kimse hiç bir şeyi umursamıyor, çünkü hepsi egoistler. Bu dünyanın en güçlü insanının bile gururunu önemseyen biri var mı? Hayır, umursamıyorlar. Neden? Çünkü bilinçlerinde herkes bu insanlar ile tanıdık şartlardadır. İnsanların arasında kim aşırı-aşinalık ile liderleri ve idolleri ile kafalarında konuşmadı ve onlara tavsiye vermedi? Çünkü tüm bunlar her birinizin bilincine basmakalıp şekilde konuluyor. Tek soru şu: kim tarafından?

Bu beynimizin doğal çalışması mı, dostlarım? Beynimizin doğal çalışması hayatta kalmak için mücadele olmalı. Hükmetmek için değil, hayatı uzatmak için mücadele.  Görüyor musunuz? Kurtuluş için. Bu, herkeste baskın olması gereken içgüdüdür. Oysa içimizde, bakın..

Örneğin, bir köpek veya hatta küçük bir fare ya da yılan, depremi hisseder, tsunamiyi veya başka bir yıkımı hisseder ve oradan uzaklaşır. Oysa insan kalır. Neden? Kendini koruma içgüdüsü nerede? Yangınlar, şu anda bir çok yangın var, insanlar ciddi şekilde sıkıntı çektiler.

Ateşler yaklaşıyor, 200 metre kalıyor, kurtarıcılar kişiyi alıyorlar, ona “Gidelim” diyorlar, ama o evini bırakamıyor.  “Kalıp onu koruyacağım” diyor. “Ne ile?” Ve insanlar ölüyor. Neden ölüyorlar? Çünkü maddi değerlerini bırakamıyorlar.  Çünkü onlar için kendi hayatlarından daha değerli.  Bu neden oluyor? Çünkü insan hayatının anlamı yok. Ve burada anahtar noktaya geldik. Varoluşun tüketici formatında, insanın hayatı kesinlikle anlamsız. Neden? Çünkü dinlerin söylediği gibi önlerinde sadece cehennem var.

Formatın kendisi insanın bir canavar olmasına zorluyor, oysa canavarlar cennete girmez. Bu sadece belirli trendlerden ve çeşitli dini kollardan gelen bazı masallarda olur, bu masallarda bir aslan ve bir tavşanın birlikte oturdukları ve bu hayvanları okşayan yakında bir insan olan cennet olacağını söylerler. Ve ona dokunmuyorlar – öyle muhteşem bir cennet, her şey olağanüstü. Ama cennette canavarlara yer yok, bu nedenle onlar tam olarak canavarlar. Aramızda, özür dilerim, aptallığın hüküm sürdüğü o düzeni inşa ettiğimiz ortaya çıkıyor, başka türlü adlandıramazsınız. İnsan neden yaşadığını anlamıyor? Ve kendimiz için ölüm oluşturuyorsak, hayatta amaç ne? Eğer insan bir insan, bir varlık olarak gerçekte neden bu gezegende olduğunu, neden bu hayatın ona verildiği hiç anlamazsa ve maddi değerlere tutunursa, ruhsal değerlerini unutursa, o zaman..  toz ile ilgilenen toza dönüşür. Neden aksini söylemeli?

Sonuç olarak, insan hayatından daha değerli ne olabilir? Hiç bir şey. En değerli şey insan hayatıdır, çünkü bu insana daha fazla kazanma fırsatı veriyor. Evet, bu gerçekten böyle.

T: Ayrıca insanların felaketlerin önünde, şimdiden gerçekleşen şeylerin önünde çaresiz olduklarını söyledin. Öğrenilmiş mutsuzluk hakkında böyle bir örnek var. Fil eğitimi ile ilgili ilginç bir gerçek var, bazı insanlar bunu zaten biliyorlar, filler çocukluktan itibaren bir ipe alıştırılıyor: önce, bir ağaca bağlanıyorlar, ve fil yavrusu kaçmaya çalışıyor, ipin ondan kat kat kuvvetli olduğunu anlıyor. Daha sonra, yetişkin bir fil olduğunda artık özgür kalma girişimi bile yapmıyor, çünkü ondan daha kuvvetli olan ipin onu yeneceğini anlıyor.

Bir insan ile bir filin kuvvetli karşılaştırılmaz, ama fil yine de insana itaat eder ve başı eğik olarak onu takip eder. İnsan toplumunda aynı şey. Bütün konu, hayal edin, sıradan bir insan, sıska ve küçük bir insan, ipe bağlı file yol gösteriyor. Neden? Çünkü fil ipin onu tuttuğuna inanıyor. Dostlar, aynı şeye sahibiz. Hayali ipimiz dışında hiç bir şey bizi tutmuyor ve sadece söylemek istiyorum: dostlar, aptal filler olmayı bırakalım, insanlar olalım. Bu ipleri atmaya ve kalıplardan kurtulmaya başlayalım, birbirimize karşı en azından saygı göstermeye başlayalım.

Size bir çok şey anlatmak istedik. Kızların hazırladığını biliyorum. Ama arkadaşlar, bu konu benim için ilginç değil, üzgünüm. Bu doğru, bu ilginç değil. Bir şeyler olmakta olduğunda, bir şeyler değişmekte olduğunda konuşmak ilginç. Ama sizi uyarmak zorundaydık. Neden? Çünkü hiç kimse buna dikkat etmiyor. Çok yazık, çünkü bu bir çok şeyi anlamayı mümkün kılıyor, ve bir çok şey dahil edilmeyebilirdi. Ama onlara söyledik. İster duysunlar ister duymasınlar… Arkadaşlar, biz üzerimize düşeni yaptık, söyledik, ve vicdanımız temiz, bana inanın. Ellerimizi bundan yıkadık.  Bundan dolayı, kalpten saf bir şekilde;  birbirimizi sevelim ve hala insanlar olmaya çalışalım! Bizimle olduğunuz için teşekkür ederim!