BABİL KULESİ

Yazdır Yazdır 

BABİL KULESİ

Tatiana: Gerçekten de tek bir dilin ve tek bir ailenin olduğu zamanlar vardı, yani Nuh’un zamanından sonra. Tam olarak ideal bir zaman ve ideal bir toplum olduğunu söylüyorlar. Ancak, insanlar gururlu oldukları için zorluk yaşandı.

İgor Mihayloviç: Aslında insanlar gururlu değiller. Hepsi sahte. Bu, maalesef toplumda ve herkesin zihninde patlak veren ve baskın hale gelen canavarca yanımızdır. Aslında insanlar her zaman basittir, Sevgi için, Hayat için ve neşe için çabalarlar. Kimse kendini kötü hissetmek istemez, herkes kendini iyi hissetmek ister. Bu arzunun İblis’in yardımıyla bilinç tarafından nasıl yorumlandığını biliyorsunuz, tabii ki tam da böyle bir biçimde, kendinizi iyi hissetmeniz için birine kötü bir şey yapmanız gerekir.

Herkes bu şekilde yaşıyor ve bunun gibi. Böylece, içimizdeki canavarın diktesi altında yaşıyoruz. Neden? Çünkü kendi içimize bakmaya ve kim olduğumuzu anlamaya bile vaktimiz yok. Öyle değil mi? Basitçe zamanımız yok ve bunu istemiyoruz: “Ne için? Ne de olsa her şeyi biliyoruz. Affedersiniz, kişisel gelişimle, ruhsal gelişimle uğraşmak – bu çok saçma. Ne için?”

T: İncil’de Babil Kulesi ile ilgili bir hikaye vardır; insanlar Tanrı’ya ulaşmak için bir kule inşa ederler, ama sonunda…

IM: Hayır. Bu olayı ele alırsak, insanlar O’na ulaşmak için bu kuleyi inşa etmeye başladılar, gururları onları yönlendirdi. Ve efsaneye göre… Tamam, devam et, bize bu efsaneyi anlat.

T: Bu İncil efsanesi Yaratılış Kitabı’nın 11. Bölümünde anlatılmaktadır. Bu efsaneye göre, Büyük Tufan’dan sonra insanlık tek bir dil konuşan tek bir halk tarafından temsil ediliyordu. “Kendilerine bir isim yapmak” için Babil adında bir şehir ve cennete bir kule inşa etmeye karar verdiler. Kulenin inşası, insanların farklı diller konuşmasını sağlayan Tanrı tarafından kesintiye uğratıldı, bu da birbirlerini anlamamalarına neden oldu; şehri ve kuleyi inşa etmeye devam edemediler ve dünyanın her yerine dağıldılar. Tanrı’nın insanları nasıl böldüğünün hikayesi budur, yani bu her zaman bir şekilde olmuştur…

IM: Bu bir tür ceza.   

T: Evet, yani bu beni her zaman içten içe çok şaşırtmıştır.

IM: Bu, insanlara gururları için verilen bir cezadır. Burada şöyle deniyor: “kendilerine bir isim yapmak için”, yani isimlerini yüceltmek için, göğe bir kule inşa etmek için, Tanrı’nın Kendisine ulaşmak için. Yani bu insanlar öylesine gurura kapılmışlardı ki, Tanrı’yı öfkelendiren böyle bir adım bile attılar, bu yüzden Tanrı onları cezalandırdı ve birçoğa böldü. Ve bugüne kadar bu Babil kulesinin nerede olduğunu arıyorlar. Öyle değil mi?

T: Ve bunu buluyorlar.

IM: Buluyorlar, bunu tarihsel olarak doğruluyorlar. “Oysa o zamandan önce insanlar tek bir aile olarak yaşıyordu.” Dostlarım, bu aptalca değil mi? Deyim yerindeyse böyle argo ve kaba bir ifade için kusura bakmayın, ama bence bu tam bir aptallık. Bundan önce bu bölgede ne vardı?

T: Babil’in tam olarak Mezopotamya olduğunu söylüyorlar…

IM: Mezopotamya, doğru. Peki, ondan önce bu bölgede ne vardı? Yani, nereye geliyoruz?

T: Sanırım…

IM: Sümer’e. Doğru değil mi?

T: Doğru.

IM: Her şeyin başladığı yerden. “Tanrıya” kurban etmek için canlı insanların kalplerini nerede söktüler? Kölelik nerede başladı? İlk rahipler, ilk askeri liderler ve ilk krallar nerede ortaya çıktı? Babil’de mi? Yoksa Sümerler arasında mı?

T: Evet, Sümerler arasında.

IM: Peki, insanlar ne zaman yok edildi? Basit bir soru. Ne zaman bir aile olmayı bıraktık? Ne zaman, affedersiniz, şeytan insanların zihninde galip geldi? İnsani özümüz ne zaman değişti? Orada yazıldığı gibi o zaman mı, yoksa ondan çok çok önce mi? Bence çok uzun zaman önce, ondan çok daha önce, insanlar insan olmaktan çıktı. Oysa burada, kılıçla gelip kendilerine ait olmayanı aldıkları, köpeklerin köpekleri yediği zamanlar anlatılıyor. Şöyle söyleyeyim: bu Babilliler kötü şöhret kazandıkları için kendilerini suçluyorlar ve insanlar hala bunun, diyelim ki, mahvolmuş son iyi insani ilişki olduğuna ve bu yüzden, ailenin parçalandığına inanıyor. Bunu hak etmişlerdi. Neden biliyor musunuz? Çünkü gerçekten aptalca bir şey yaptılar. Okur yazar Yahudi rahipleri fethedip hapsettiler. Okur yazar oldukları için Babilliler onları, altını çiziyorum, antik kütüphanelerine kabul ettiler ve bunlar nüfus sayımı ve diğer her şeyle uğraştılar ve tarih de yazdılar.

Böylece Yahudi rahipler oradan zaten iyi şekillenmiş ve kadim bilgilere dayanan kendi öğretileriyle çıktılar; “ruhsal” doktrinlerini tamamen oluşturdular, böyle söyleyelim. Dahası, intikam almak için, o zamandan önce Eden’in var olduğunu, ama Babillilerin tüm dünyamızı yok ettiğini ve her şeyin suçlusunun onlar olduğunu yazdılar. Bu yüzden aptalca bir şey yaptıkları için bunu hak ettiler. Okuryazar, zeki ve kurnaz insanları hapsetmemeliydiler.

T: Evet. Öyle görünüyor ki…

ІМ: Bu durumda, tarih dürüst olurdu. Anlıyor musunuz?

Т: Eski Ahit o dönemlerde, o yüzyıllarda oluştu.

ІМ: Evet, bu durumda, insanların zihninde bir düzen ve anlayış olurdu. Ancak, tam olarak tarih yazanlara rastladılar, tarih yapmıyorlar ama yazıyorlar. Sonuçta gelecek nesiller nasıl olduğunu bilmiyorlar. Bu yüzden onlar için yazılanları okuyorlar. Bu yüzden bugünlerde herkes farklı diller konuştuğumuz için Babillileri suçluyor. Öyle değil mi? Bakın ne kadar basit, dostlarım: kağıdı alırsınız, istediğinizi yazarsınız ve torunlarınıza bırakırsınız. Her şey çok basit aslında.

T: Bu ilginç, çünkü gerçekten de Eski Ahit o zamanlarda yazıldı ve o yüzyıllar boyunca tam olarak rahipler tarafından oluşturuldu, evet.

(Yaşam Çemberi video programından)