BEYNİNİZ BİR BİLGİSAYAR DEĞİL, KUANTUM ALANDIR

Yazdır Yazdır 

Nasıl düşündüğümüzün mantıksızlığı uzun zamandır psikolojiyi rahatsız etti. Biri bize nasıl olduğumuzu sorduğu zaman, genellikle “iyi” diye yanıtlarız. Ama eğer biri spesifik bir olayın ardından “Bugün patronun ile büyük toplantı hakkında nasıl hissettin?” diye sorarsa, hemen “iyi” yanıtını berbattan mükemmel olan arasında bir spektrumda düzeltiriz.

Bir kaç cümleden daha azıyla, kendimizle çelişebiliriz: “İyi”yizdir, ama toplantının nasıl geçtiği hakkında berbat hissederiz. O zaman nasıl “iyi” olabiliriz? Önyargı, deneyim, bilgi ve şartların hepsi bilinçli veya bilinçsiz olarak aldığımız her kararı ve ifade ettiğimiz her duyguyu yönlendiren bir birleşme oluşturur. İnsan davranışını öngörmek kolay değildir ve olasılık teorisi çoğu zaman bunu tahmin etmekte başarısız kalır.

Kuantum bilişşelliğe giriş: Araştırmacıların bir ekibi, seçimlerimiz ve inançlarımız çoğu zaman anlamlı değilken veya makro seviyede bir kalıba uymazken, “kuantum” seviyede, şaşırtıcı doğruluk ile tahmin edilebileceğini belirledi. Kuantum fiziğinde, bir parçacığın durumunu incelemek, parçacığın halini değiştirir – “gözleme etkisi” düşünmekte olduğumuz fikir hakkında nasıl düşündüğümüzü de etkiler.

Toplantı örneğinde, eğer biri “İyi gitti mi” diye sorarsa, anında iyi gittiğini düşünürüz. Ama, eğer birileri “Toplantı hakkında gergin miydin” diye sorarsa, bir grubun önünde sunum yapmanın oldukça korkutucu olduğunu hatırlayabiliriz. Kuantum bilişte ödünç alınan diğer kavram, zihinlerimizde bağdaşmayan fikirleri aynı anda taşıyamayacağımızdır. Başka deyişle, karar verme ve fikir oluşturma Schrödinger’in kedisine çok benzer.

Kuantum – biliş teorisi, psikoloji ve nörobilim alanlarını zihnin lineer bir bilgisayar olmadığı, zarif bir evren olduğu anlayışına açar. Ama insan düşüncesinin ve var oluşunun tamamen çelişkili olduğu kavramı yüzyıllardır var. Dahası, ne kadar çok bilim insanı ve alim zihinlerimizin mantıksız akılcılığını keşfederse, bilim her dinin kalbindeki kafa karıştırıcı mantığa o kadar yakın geri dönüyor. Örneğin Budizm “Huzur içerden gelir. Onu dışarda aramayın” gibi muammalara dayanıyor. Ve Hristiyanlıkta, Mesih’in aynı anda hem etten kemikten bir insan hem de Tanrı’nın oğlu olduğu çelişkisi inancın merkezi metaforudur.

Yüzlerce yıldır, dini metinler realite ile ilgili yüzey algılarımızı onaylayıp onları bıraktığımızda, realitenin çöktüğü fikrini keşfetti; ve yine de, bu iki anlamlılık vasıtasıyla kendimiz ve dünya hakkında daha fazla şey anlarız. Eski Ahitte, Eyüp neden bu kadar çok ıstıraba katlanmak zorunda olduğunun açıklaması için Tanrıya yalvarır. Tanrı sorgulayarak yanıtlar, “dünyanın temellerini attığım zaman neredeydin?” (Eyüp 38:4). Soru anlamsız görünüyor – Neden Tanrı bir insana, Tanrının kendisi dünyayı yarattığı zaman nerede olduğunu sorsun? Ama bu paradoks Einstein’in Heisenberg’in ünlü “Belirsizlik Prensibi”ne meydan okumasından biraz farklı: “Tanrı evren ile kumar oynamaz/zar atmaz”. Stephen Hawking’in karşı gelmesi gibi, “Tanrı bile belirsizlik prensibine bağlı”, çünkü eğer tüm sonuçlar belirleyici olsaydı, o zaman Tanrı, Tanrı olmazdı. Onun evren’in “bağımlı kumarbazı” olması, onu yaratan tahmin edilmez kesinliktir.

O zaman kuantum bilişe göre zihin, rekabet eden düşünceler, fikirler üretmek için “belirsiz” neden, hisler ve önyargılarımız ile “kumar oynar”. Sonra göreli “belirli” realitelerimiz ile ilişkilendirmek için o rekabet eden seçenekleri sentezleriz. Zihinlerimizi kuantum seviyede inceleyerek onları değiştiririz ve onları değiştirerek, onları şekillendiren realiteyi değiştiririz.

(Çeviri: Saffet Güler)

http://www.sci-techuniverse.com/2016/04/your-brain-isnt-computer-its-quantum.html