İSA ÇARMIHTA ÖLMEDİ. HIRİSTİYANLIK NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Yazdır Yazdır 

İSA ÇARMIHTA ÖLMEDİ. HIRİSTİYANLIK NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Sensei (İgor Mihayloviç): “İkincisi, İsa öğrencilerini hiçbir zaman dini mezhebiniz gibi sınırlamadı. Liderleriniz, öğretilere dayalı olarak küçük bir otorite imparatorluğu kurmaya çalışıyor. Sizi ellerini öpmeye, önünde eğilmeye zorluyorlar. Onlar kim? İsa bile, Büyük Bir Ruh olmasına rağmen, havarilerinin her zaman dostuydu ve bu hikayeyi hatırlarsanız, onların ayaklarını bile yıkadı. İnsanlara bir kalabalığın köleliğini değil, her şeyden önce kişisel seçim özgürlüğünü getirdi. İnsanlara “kapıların” anahtarı olan Sevgi emri verdi. O’nun sözlerini hatırlayın: ‘Tanrınız Rab’bi bütün yüreğinizle, bütün ruhunuzla ve bütün aklınızla sevin’. Bu şekilde, yüksek ahlakın, canın ve aklın bir ruhun olgunlaşmasının ve onun Tanrı ile birliğinin üç bileşeni olduğunu gösterdi.

“Ama İncil ve özellikle Yeni Ahit takipçileri tarafından İsa’nın sözlerinden yazıldı”.

IM: “İsa’nın Kendisinden Öğreti’yi duyma ve onu şu anda İncil’de okuyabildiğinizle karşılaştırma fırsatınız olsaydı, çok fazla bilginin yokluğunda büyük boşluklar bulurdunuz,” dedi Sensei acı bir sesle. “Onun takipçileri tarafından yazıldığını iddia ediyorsun, ama nasıl olduğunu merak etmiyorsun bile. Onlar ilk takipçiler değillerdi, takipçilerin takipçisiydiler. İsa’nın öğretisi uzun bir süre sözlü olarak vaaz edildi. Sonra İsa’nın sözlerinin listeleri ortaya çıkmaya başladı. Aziz Yuhanna’ya göre İncil’in en eski parçalarından biri MS 125 tarihlidir ve en eski ve en eksiksiz el yazması MS 200’e tarihlenmektedir. Sözlü vaazların iki yüz yılda nasıl bozulabileceğini hayal edebilirsiniz. Biri bir şekilde anladı, diğeri anlamadı, diğeri bir şeyi gizledi vb. Ayrıca, 325’te, İmparator Konstantin’in yönetimindeki ilk İznik Konsili, Kilise’yi ve kişisel gücü güçlendirmek amacıyla Yeni Ahit’te yer alan dört İncil’i sayısız versiyondan seçip dokunulmazlık getirdi. Tam olarak o zaman, Mesih’in Öğretisi tamamen değiştirildi ve kalabalıkları yönetmek için güçlü bir kontrol vasıtası yapıldı. Tam olarak bu Konsil’de, imparator Konstantin’in baskısı altında bedensel canlanma konusundaki ortodoks bakış açısına izin verildi.

Tüm aksi düşünen Hıristiyanlar ve manevi uyanışın destekçileri sapkın ilan edildi ve ardından İmparatorluğun her yerinde takip edildi ve katledildi. İlk Hıristiyanlar reenkarnasyon ideolojisini kabul etseler de. Bundan pek fazla olmasa da İncil’de biraz bahsedildiği görülebilir. Sonuç olarak, doğal bir soru ortaya çıkıyor: Yetkililer bundan neden bu kadar korktular? Konstantin neden Öğreti’yi tamamen değiştirdi ve onu dine dönüştürdü? Bunun arkasındaki sebep neydi? Çünkü Öğreti, insanlara onları bu kırılgan dünyada var olma korkularından kurtaran bilgiyi verdi. Bilgi, insanlara gerçek özgürlüğü ve ruhlarının uyanışını getirdi. Ölümden korkmuyorlardı, reenkarnasyonu biliyorlardı, sınırın ötesinde saklı olanı biliyorlardı. Ve en önemli şey, herhangi bir imparator veya piskopos yerine, onların üzerinde yalnızca Tanrı’nın olduğunu kavramalarıdır. Ama politikacılar ve din adamları için otoritelerini kaybetmeleri çok korkutucuydu, çünkü maddi çıkarlarına daha fazla dalmışlardı. İnsanları özgürleştirmesi gereken İsa’nın Öğretisi, dine dönüştürülmüş ve ölüm cezası altında insanların kafalarına vurulmuştur. Hıristiyanlığın yayılması şiddet yoluyla yapılıyor, haçlı seferleri düzenleniyordu vb.

“Ayrıca İncil, Gutenberg’in İncil’inin basıldığı 1455 yılına kadar farklı kişiler tarafından birçok kez elle yeniden yazıldı. Metni bölümlere ayırmak ilk olarak 13. yüzyılda Kardinal Stephen Langton tarafından yapıldı. Bölümlerin ayetlere bölünmesi ve numaralandırılması, İncil’in tam metnini ilk kez 1553’te yayınlayan Parisli bir yayıncı olan Robert Stephens tarafından yapıldı. Örneğin, modern dünyada Katolik kilisesinin, İncil’i sadece kendi görüşlerine göre yorumlamaya değil, ona ekleme yapmaya da yetkili olduğunu düşündüğü gerçeğinden bahsetmiyorum bile.

“Bütün bu düzeltmelere ve çarpıtmalara rağmen, İsa’nın dehası, başlangıçtaki anlamının ikiliği nedeniyle, bilgisinin bir kısmının soyundan gelenlere ulaşabilmiş olması gerçeğinde yatmaktadır. Bu nedenle İncil bugün bile insanlarda Mesih’in Öğretisine olan ilgiyi uyandırıyor. Bu bilginin ‘kendine göre’ yorumlanmasından dolayı, Hıristiyanlık hiçbir zaman birlik içinde olmamıştır ve kendi aralarında savaşan birçok kilise, kol ve mezhep her zaman var olmuştur.

Rahip adayı bir süre sessiz kaldı ve sonra sordu, “Lütfen söyle bana, uzun zamandır bu soruyla işkence görüyorum, başlangıçta günahkar olduğumuz doğru mu, değil mi?”

IM:İnsan başlangıçta özgürdür, arkasında günah yoktur. Aslında günah nedir? Günah, bizi bilinçaltı seviyesinde sıkıştıran, bizi Tanrı’dan ayıran, korku ve suçluluk duymamıza neden olan bir şeydir. Bu nedenle, evrensel ahlaki yasaları ve değerleri ihlal ettikten sonra psişenizin tepkisinin doğal bir sonucudur. Günah budur. Bu yasalar sizin onurunuzun, vicdanınızın kodudur. Ve sen kendin onu kırdığın için, kendin düşüncelerde ve eylemlerde daha iyi ve daha saf olmalısın.

“Dini liderleriniz, Tanrı’nın kölesi olduğunuzu ve başlangıçta günahkar olduğunuzu sürekli olarak kafanıza sokuyor. Neden? Çünkü eğer insan onları maddi olarak desteklerse, işlemediği ‘günahların’ bedelini öderlerse kâr ederler. Bu psikolojik bir hiledir. Bir insanı suçlu olduğuna, başlangıçta suçlu olduğuna inandırırsanız, içinde korku büyümeye başlar. Dini liderleriniz, elbette bir sonraki sefere kadar, günahlarınızı hemen affetmek için bu yapay korkuyu kullanırlar.

Ama insan özünde Tanrı’nın kölesi değildir; o Tanrı’nın bir oğludur. Bir Baba Oğlundan nefret edemez, O sadece onu Sevebilir. Çünkü Tanrı Sevgidir ve Sevgide korku olamaz. Tanrı insanlara seçme özgürlüğü verdi ve bu, O’nun çocukları için insanlara en değerli armağanıdır.”

“Peki ya baştan çıkarıcı Yılan efsanesi, insanlara getirdiği zarar?”

“Bu bilgi büyük ölçüde çarpıtıldı. Orijinal efsane aşağıdaki gibidir. Tanrı İnsanı, yani ruhu yarattığında, O’nun suretinde ve benzerliğinde yaratıldığı için yarattıklarına hayran kaldı. O zaman İnsan, bazı dinlerin şimdi iddia ettiği gibi bir bedende Dünya’da değildi…”

“O’nun suretinde ve benzerliğinde yaratılmışsa, neden bir bedende değildi?”

“Tanrı’nın değişmez maddi bir birey olduğunu, yani sizin ve benim gibi bedenlenmiş ve aynı zamanda her yerde hazır bulunan biri olduğunu nasıl düşünebilirsiniz?”

“Diğer dinler de bunu söylüyor.”

“Hangi dinler?! Bu soruyu daha yakından inceleyin. Tüm dünya dinleri, Tanrı’nın Bir olduğunu, her yerde var olduğunu söyler… Tanrı enerjiye, manyetik alana ya da başka herhangi bir alana benzerdir. Bu, her şeyin var olduğu tek bir alandır. Tanrı, her şeyi yaratan ve her yerde tezahür eden kudretli düşünce enerjisidir. Ama O, tahtta oturan sakallı bir insan değildir, o türden bir şey değildir, gerçi dilerse geçici olarak bir İnsanda bedenlenebilir. Tanrı bizleri, bu bedenlerin içinde olan bizleri Kendi suretinde ve benzerliğinde yarattı. Her birimizin içinde O’ndan bir zerre, ruh yaşıyor… İnsanın ‘cennet’i, bu arada İsa’nın da dediği gibi göklerdeydi.

“Tanrının yarattığı Varlık, ilahi doğadan, yani ruhtan oluşuyordu. Kötü şeyleri bilmiyordu, ilahi Sevgiyi miras aldığı için sadece iyi şeyleri biliyordu. Bu Varlığın çok büyük yeteneklere sahip olması ve hiçbir engeli olmaması doğaldır… Bu Varlıklar, Tanrı’nın yanı sıra Tanrı’nın sağ eli olan Işık meleği Lucifer tarafından da seviliyordu. Ve o Tanrı’ya dedi ki, ‘Bu Varlıklar senin onları ne kadar sevdiğini anlamıyorlar çünkü onlar sadece iyiyi biliyorlar.’ Ve Lucifer İnsanın bireyselliğini, onun biliş için özgür bir Varlık olarak konumunu savunmaya başladı. İnsanların Tanrı’nın önünde O’nun gözlerini memnun eden bir bitki olarak var olmaları yerine, Tanrı’yı ​​gerçekten sevmelerini istedi. Tanrı Lucifer’e, ‘Eğer onları benim kadar seviyorsan, onlara bunu öğret’ emrini verdi. Tanrı, insanları, denizler, karalar, bitkiler ve çeşitli hayvanlarla, insanoğlu için özel olarak yaratılmış olan Dünya’ya yerleştirdi. Lucifer, Tanrı’nın ruh yerleştirdiği insan bedeni yarattı, böylece iki doğaya doğum verdi: ruhsal ve hayvani. Düşünce gücü, Tanrı tarafından insanlara Tanrı’nın Çocukları olarak verilmiştir. Zihin, her iki doğanın düşüncelerinin savaştığı bir savaş alanı haline geldi. Tanrı ve Lucifer’in insanı yarattığını kanıtlayan budur. Lucifer’in, insanın yaratılmasına aktif olarak katıldığı ve ruhunun eğitimine aktif olarak katıldığı için Tanrı’nın sağ eli olduğunu ve olmaya devam ettiğini gösteren budur… Böylece Lucifer, insanların neyin iyi olduğunu ve neyin kötü olduğunu mükemmel bir şekilde anlamalarını ve öğrenmelerini sağladı. Tanrı insanlara bu iki doğa arasında seçim özgürlüğü verdi. O zamandan beri, Lucifer insanlarla ilgilendi, gözetti”

“Neden Lucifer kendisine Lejyon diyor?”

“Aynı nedenle: çünkü o bizim hayvani doğamızın düşünceleri vasıtasıyla hareket ediyor. Çoğunlukla, bu düşüncelerin lejyonları (aşırı miktarları) vardır. Burada, sadece kendini gözlemle. Sana tek bir düşünceyi düşünüyormuşsun gibi gelebilir, ki o tamamen sana aittir. Ama bu düşünceyi on dakika bile aklında tutmaya çalış, kafanda kaç farklı gereksiz düşüncenin belirdiğine şaşırırsın. Bu lejyondur. Bu nedenle, mecazi olarak konuşursak, Lucifer her zaman içimizde mevcuttur, kesinliğimizi, Tanrı’ya olan Sevgimizin gücünü test eder.

“Tanrı’nın bize verdiği düşünce gücü muazzamdır. Ve bu güce İnanç denir. Gerçekten iman eden insan harikalar yaratabilir. Bunun kanıtı sadece İsa’da değil, aynı zamanda O’nun birçok takipçisinde ve bugüne kadar harikalar yaratmış ve yaratmaya devam eden diğer büyük insanların takipçilerinde de vardır. Ama sorun şu ki, birisi neye inanırsa inansın, bu güç hem iyilik hem de kötülük için kullanılabilir. Sonuç, bilincinizin almaya meyilli olduğu tarafa bağlıdır. Düşüncelerinizde, kötülüğe eğilimli iseniz, yani maddi, hayvani özünüz sizi taciz ediyorsa, o zaman hayatınızda çok sayıda sorun ortaya çıkar. Her zaman ve her yerde ortaya çıkarlar – işte, özel yaşamınızda, ailenizde vb. Bu problemler içinizi kemirir, çünkü kötü düşünceler inancınızın gücünü alır ve sizi mümkün olan her şekilde Allah’ın düşüncelerinden uzaklaştırmaya çalışır. Bilincinizi iyi düşüncelere çevirirseniz, kötü düşünceler bu gücü kaybeder, zayıflar ve bundan sonra onları etkin bir şekilde kontrol edebiliriz. Bilincimizdeki olumlu düşüncelerin sürekli desteğiyle, yaşamımızın seyri daha eşit hale gelecektir. En önemli şey insanın kendini ruhsal olarak geliştirmesi ve Sevginin gücünü öğrenmesidir.”

“O zaman kötü düşünceler tamamen yok olur mu” rahip adayı sordu.

“Hayır, onlar her zaman senin içinde varlar,” diye açıkladı Sensei, “ama seni etkileme güçleri yok. Mecazi olarak konuşursak, şeytani düşünceler, kontrolünü zayıflattığında, inancının gücünü tekrar ortadan kaldırabilmeleri için bir fırsat bekliyor. Hayvan doğasının bu uyanık Muhafızları, tüm hayatınızın ayrılmaz bir parçası olarak bedeninizdedir. Ruh bir bedende olduğu sürece bu “dayanıklılık” testleri asla durmayacaktır. Ama ruh tamamen olgunlaştığında ve reenkarnasyon döngüsünü terk ettiğinde, aynen katı ve bilge bir öğretmenin öğrencisi için mutlu olabileceği gibi, Lucifer de içtenlikle mutlu olur, çünkü ruh tüm sınavları onurla geçti ve Tanrı’ya gerçek Sevgisinde katıldı. .. Ve Tanrı bir ebeveyndir. Çocuğunun başarılı olduğunu görmekten her zaman mutluluk duyar…

“Bu nedenle, hayatımız ruh için okuldur. Bedenlenmiş her insan iyi ya da kötü, hüküm süren düşüncelerinin tarafını tutarak kendi kişisel Kıyametini deneyimler. Bundan dolayı, insanlara verilen bilgi ya Özgürlüğe, ya da köleliğe götürebilir. Ama hiç kimse özgür seçimimize müdahale etmez, ne Tanrı ne de şeytan. Tanrı’yı seçersek, Tanrı’ya gideriz; şeytanı seçersek, şeytana gideriz. Bu, ya cennete, nirvanaya giden yolumuzu döşeriz ya da kendimizi reenkarnasyonların cehennemine atarız anlamına gelir.”

“Pekâlâ, eğer bir insan doğası gereği günahkar değilse, o zaman neden Mesih’in ölümü insan günahlarının kefaretini oluşturuyor?”

“Sadece bu cümle üzerinde derinlemesine düşün. Nasıl bir kefaret olabilir? Eğer gerçekten doğru olsaydı, sadece Mesih bizim günahlarımızı üstlenmiş olsaydı, o zaman şimdi işlediğimiz günahlar ne olursa olsun, her şey zaten bağışlanmıştır. Bu doğru mu?! Bütün bunlar saçmalık. Her insan, Tanrı’nın önünde günahlarından sorumludur.

“Mesih’in ölümü en büyük gizem haline getirildi ve dini liderler hala bunun hakkında tartışıyorlar. Mesih neden O’nu çarmıha germelerine izin verdi? İsa, Tanrı’nın Oğluydu, Tanrı’nın gücü O’na verildiği için sadece bir grup sefil insanı değil, tüm gezegeni yok edebilirdi. İnsanlar onu çarmıha gerdiklerinde bunun olmasını istediler. Eğer Tanrı’nın Oğluysan, çarmıhtan in, dediler. Ama Mesih ayartılamazdı, Kendi bedenini çarmıha germelerine izin verdi. Neden? Çünkü Mesih’in gelişinin tüm amacı sadece O’nun insanlara verdiği Öğretide değil, en önemlisi, tamamen insanların seçimiyle ilgiliydi. İsa, özü insanın seçme özgürlüğü olan Tanrı’nın iradesini kanıtlanabilir bir şekilde göstermek için bu işkenceleri kabul etti: insan ya Tanrı’ya dönmeye karar verir ya da hayvan doğasının düşüncelerinin karanlığında kalmaya karar verir. Başka bir deyişle, İsa insanlara seçme özgürlüğünü getirdi. Bu, insanların çoğunluğundan gizlenen en büyük fiildir ve bir bütün olarak Hıristiyanlığın en büyük günahıdır. Hem O’ndan önce hem de O’ndan sonra olduğu gibi, insanlar harikalar yarattı ve Tek Tanrı hakkında vaaz verdi. Ama insanlar sadece İsa’nın çarmıha gerilmesini hatırlıyorlar, oysa O’nun vaaz verdiği, harikalar yarattığı ve hasta insanları iyileştirdiği Doğu’daki yaşamının ikinci yarısı kısmen zaman içinde kayboldu. Geriye kalan tek şey, kadim zamanların çeşitli kaynaklarında, örneğin Sanskritçe yazılmış Bhavishya Mahapurana’da İssa peygamber olarak O’ndan bahseden sadece birkaç söz idi.

“İsa Dünyada yaşamaya devam mı etti?” Rahip adayı samimi şekilde şaşırdı.

“Kesinlikle. Pontius Pilatus’un çabaları sayesinde, Mesih’in bedeni hayatta kaldı ve İsa, bedene geri dönmek zorunda kaldı. Çünkü bir bedende doğmuş bir Bodhisattva olarak, son nefesine kadar onun içinde kalmalıdır.”

“Pontius Pilate’nin çabaları sayesinde mi?” Rahip adayı daha da şaşırdı.

“Evet. Aslında Pontius Pilatus, Mesih’in kim olduğunu anlamıştı. Bu yüzden sonradan İsa’dan Özgürlük, yani reenkarnasyondan kurtuluş aldı. Adı insanlık tarihine kazınmıştır.”

“İlginç, çok ilginç. İsa’nın kim olduğunu ne zaman anladı?”

“İsa ile tanıştığı zaman. Bundan başka Pilatus, önünde Kimin durduğunu anladığında, Issa’yı mümkün olan her şekilde kurtarmaya, O’nu kaçmaya ikna etmeye çalıştı ve kalabalığın O’nu öldüreceği konusunda uyardı. Ama İsa, eğer bedeninin ölmesi kaderiyse, o zaman öyle olsun diyerek reddetti, çünkü insanlar seçimlerini yapmak zorundaydı. Pilatus, büyük bir tatilin onuruna böyle bir gelenek olduğu için, kalabalığı İsa’nın masum olduğuna, O’nu serbest bırakmaları için ikna etmeye bile çalıştı. Ama insanlar İsa’nın çarmıha gerildiğini ve öldürüldüğünü görmek istediler. Bu onların seçimiydi.

“Ama Pontius Pilate yine de dilediği gibi yaptı. Bodhisattva olarak Mesih için, görevini bir insan bedeninde bu şekilde tamamlamak çok daha kolay olurdu. Ama Pilatus, Sevgi nedeniyle Tanrı’ya kendi anlayışına göre hizmet etmeye çalıştı ve bedenin Mesih’in kendisi olduğunu düşünerek Mesih’in bedenini kurtardı. İsa artık orada olmamasına rağmen. İsa, çarmıhtayken, acı veren işkencelere maruz kalmamak için bedenini terk etti. Ama beden hala canlı kaldı.”

“İncil’de ‘Askerlerden biri mızrakla onun böğrünü deldi, hemen kan ve su çıktı’ diye yazılıysa, beden nasıl hayatta kalabilir?”

“Nedeni, Pontius Pilate’nin adamları tarafından halk için özel olarak uygulanmasıydı. Bu darbe Pilate’nin en iyi askerlerinden biri tarafından çok profesyonelce vuruldu. Bedeninin sağ tarafındaki 5. ve 6. kaburga arasına, sola ve yukarıya vurarak kalbini deldiği yanılsamasını yarattı. Ama aslında, hiçbir hayati organ zarar görmedi. Beden bilinçsizdi ama hala hayatta idi. Bu, Pilatus’un İsa’yı kurtarmaya katıldığını doğrulayan önemli gerçeklerden biridir. Kalabalığı İsa’nın öldüğüne ikna etmek için yapıldı. Diğer iki çarmıha gerilen, ama haka hayatta olan suçluların kaval kemikleri kırılmıştı. Ayakları üzerinde duramamaları ve boğularak acı çekerek ölmeleri için böyle yapılıyordu.

“Ayrıca o günlerde çarmıha gerilmişlerin ayrı mezarlara defnedilmesine veya yakınlarına verilmesine izin verilmezdi. Yoksulların mezarına atılıyorlardı. Yine Pontius Pilatus’un emriyle İsa’nın bedeni çarmıhtan indirildi ve bir mağaraya götürüldü. Neredeyse iki gün boyunca, İsa’nın bedenine bakıldı, tedavi edildi ve bilincini geri getirmek için sürekli olarak bitkisel iksirler sürüldü. Modern dilde söylemek gerekirse, onu yeniden canlandırmaya çalıştılar.

“Ama aslında, İsa’nın kehaneti, O’nun üçüncü gün ölümden diriltileceğini ve parıldayarak ortaya çıkacağını söylüyordu. Böylece İsa üçüncü gün beden olarak değil, Tanrı’dan gönderildiğine dair tüm şüpheleri ortadan kaldırmak için Tanrı’nın Ruhu’nda gelecekti. Ama Pontius Pilate ve destekçileri, Mesih’in bedeninin ölmesine izin vermedi. Bu yüzden Mesih bedene girmeye zorlandı.

“Kendi anlayışına göre Pilatus, Mesih’i kesinlikle kurtardı. Bu nedenle İsa onun eylemini takdir etti ve onu reenkarnasyon döngüsünden kurtardı. Pilatus, Mesih’in ‘dirilişinden’ sonra onunla konuşan ilk kişiydi.

“Bu kesinlikle bilinmiyor.” dedi rahip adayı.

“Biliniyor. Bu gün bile, ondan bazı sözler kaldı. Ve birileri, otoritesini sarsmamak için onları dikkatlice saklıyor, ama her şey boşuna ve bunun bedelini ödeyecek. Böylece İsa bilinci yerine geldiğinde, Pontius Pilatus O’nunla konuştu ve iktidardaki rahipler tarafından O’na yapılan zulmün tekrar başlamaması için İsa’ya ülkeyi terk etmesi için yalvardı. Pilatus O’na, ‘Bana acı, insanların arasına çıkma’ dedi. İsa, Pilatus’un isteğini yerine getireceğini, ama öğrencilerini gördükten sonra ayrılacağını söyledi. Ve sözüne sadık kaldı. Ana görev sona erdiği için Issa, annesi ve öğrencilerinden biriyle Doğu’ya gitti. İsa yüz yıldan fazla yaşadı ve son yıllarında yerleştiği Keşmir’in başkenti Srinagar şehrine gömüldü. Bu pitoresk yer, Himalayaların eteğinde iki göl arasında yer almaktadır. Mezarı, ‘peygamberin mezarı’ anlamına gelen ‘Rozabal’ mezar odasının bir mahzeninde yer almaktadır.

“Ya “İsa’nın bedende göğe yükseldiğine dair kayıt?”

“Görünüşe göre, birinin cemaatinin maddi doğaya olan inancını güçlendirmek için böyle bir ekleme yapması gerekiyordu… Aslında İncil’i daha dikkatli okumalısın: Dört İncil’den sadece ikisi Yükselişten bahsediyor. Aziz Matta ve Aziz Yuhanna İncillerinde İsa’nın öğrencileriyle bir dağda buluşması anlatılır. Ve Aziz Yuhanna’ya göre İncillerde, bu toplantıdan sonra İsa’nın en sevdiği öğrencisiyle ayrıldığı bile yazılmıştır. Issa’nın çarmıha gerilmesinden sonra Doğu’da kaldığından çok sayıda söz vardır. Bu bilgiler sadece Doğu’da değil, Vatikan kütüphanesinde de saklanıyor…”

“Diyelim ki haklısın. Ama bu sıkıntılı zamanlarda gereçekleşti, eğer İsa’nın Doğu’da kaldığına dair sayısız söz var diyorsanız ve bu belgeler bunu doğruluyorsa, neden şimdi doğrular söylenmesin ki. Artık devir tamamen değişti.”

“Zaman değişti, ama insanlar aynen binlerce yıl önce yaptıkları gibi iktidar için çabalıyorlar. Üst düzey dini liderlerin insanlara gerçeği söylemesinin ve dünyaya bu kadar dikkatli bir şekilde sakladıkları tarihi belgeleri göstermelerinin ne anlama geldiğini hayal edebiliyor musunuz? Onlar için büyük bir felaket olurdu! Bir defa kendi kendilerine tanımladıkları tüm temelleri sarsacak, rahip adaylarının ve onların büyük sürüsünün inancını sarsacak ve sonuç olarak bütün güç yapılarını sarsacaktır. Hiç kimse yapmaz bunu… Ama sürekli bilgi arayışı içinde olan bir insan, şüphesiz er ya da geç bu kayıtlarla karşılaşacaktır.”

“Belki de peygamberlerin kehanetleri gerçekleşmeye başlamıştır. Ama bu, İkinci Geliş’in bir öngörüsüdür. Bu zaman gerçekten geliyor mu?!… Merak ediyorum, İsa’nın geldiğini nasıl anlayacağım? İsa ilk kez geldiğinde, uzun bir süre O’nun gerçekten Tanrı’nın Oğlu olduğuna kimsenin inanmadığını hatırlıyor musunuz? Ve şimdi sadece bakın, birçok insan kendilerine Mesih diyor ya da İsa tarafından Comforter (Rahatlatıcı) olarak gönderildiklerini söylüyor. Bir yandan söylediklerinin hepsi doğru, bu İncil’e göre ama öte yandan onlara güven yok. Öyleyse, gerçek Mesih’i sahte bir Kurtarıcıdan nasıl ayırt edebiliriz?”

“Bu son derece kolay. İncil’de İsa’nın ölüleri dirilttiği ve hasta bir insanın iyileşmesi için elbiselerine dokunmasının yeterli olduğu yazıyor. Buradan hareketle ‘Zen’ uygulamasını kullanmanın en uygun olacağını düşünüyorum. Bunun için büyük bir sopa alıp kendisine Mesih diyene tüm gücünle vurman yeterlidir. Ve bundan sonra sopa çiçek açarsa, bu onun Mesih olduğu anlamına gelir. Bu olmazsa, onun sadece bir entrikacı olduğu anlamına gelir. Bu durumda, bir kez daha başkalarının şanını sahiplenmek istememesi için ona bir kez daha vurmak iyi olur.”

“Ciddi bir şekilde söylemek gerekirse, İsa’nın bir insan olarak gelmesini beklememelisiniz, çünkü O, Tanrı’nın Oğlu olarak insanların ruhlarına gelecektir. Ve sadece ruhlarımızın değil, zihnimizin de tahtında oturan Kral olarak bin yıl hüküm sürecek. Aziz Yuhanna’ya göre İncil’deki sözlerini hatırlayın: “Tanrı Ruhtur”; ‘Yol, gerçek ve yaşam Ben’im: Benim aracılığımla olmadan hiç kimse Baba’ya gelmez’; ‘Ve Baba’ya dua edeceğim ve sonsuza dek sizinle kalabilmesi için size başka bir Rahatlatıcı verecek; dünyanın alamadığı Gerçeğin Ruhu bile; çünkü onu görmez, onu tanımaz; ama siz onu tanırsınız; çünkü o sizinle yaşıyor ve sizin içinizde olacak’; ‘O gün bileceksiniz ki, ben Babamdayım, siz bende, ben de sizde.’

“Dünyanın sonunun ne zaman olacağını merak ediyorum? Son zamanlarda gazetelerde farklı tarihler görünmeye başladı. Bizim mehebimiz, anladığım kadarıyla, bu tarihi, çeşitli astrologların gezegenlerin sıraya dizilmelerinin başladığı tarihe işaret eden tahminleriyle eşleştirmeye çalışıyor. Öyleyse merak ediyorum, Kıyamet ne zaman gelecek, sonunda Tanrı’nın adaletinin önüne ne zaman çıkacağız?”

“Biliyorsunuz, insanlar iki bin yıldır Armagedon’u ve Mesih’in İkinci Gelişini bekliyorlar. Hemen hemen tüm dinler, yarın dünyanın sonunun geleceği ve onların saflarında olmayanların hepsinin cehennemde öleceği fikrine dayanır. İşte size bu konuda söylemek istediklerim. Her insan hayatında kendi kişisel Kıyametini deneyimler, ama herkes kazanamaz, aslında herkes kendisinin bu Kıyamet ile karşı karşıya geldiğini anlamaz. Bu nedenle, herkesin başına gelen Kıyamet’ten korkmamalısınız, çünkü hep birlikte ölmek daha kolaydır. Önemli olan, daha sonra kendinizi bu kalabalığın içinde bulmamak için kişisel Kıyametinizi kazanmaktır.”

(Sensei 1 kitabından)